Bir kabak bir kabağa, "Gel beraber dolma olalım," demiş.
Şu mutfak tezgahımda kimbilir kaç kere kaç çeşit kabak buluşmuştur ya, sonra hepsi ayrılıp kendi yoluna gitmiştir. Sakız kabağı ile balkabağının tanışıp anlaşıp dolma olmaya karar vermeleri de bir ilk. İkna olmalarında benim parmağım var tabii. İçim içime sığmıyor. Ya tutmazsa...
Yok evelallah, kaçmaz benden.
Oldu bilin siz de.
Kocaman bir soğan, iki ince dilim balkabak ve bir çay fincanı pirinç ana malzemeler. Tavaya soğan çentildi, balkabağı rendelendi, sızması katıldı. Açtık altını. Gerisini düşüneceğiz bakalım!
Elde yok bir çamfıstığı diye üzülecekken tam da, öyle ya olmaz bilirim fıstıksız zeytinyağlı dolma; yerine ikame çekirdek içi. Cevz-i bevva~muskat ya da ve de taze zencefil rendelensin incecikten. Karışık baharlarım artı tarçın ilave olsun, fevkalade bir koku yayılsın ortalığa. Tuzu ayarlansın. Karabiber kırtlayacağıma lime pepper koysam pek güzel olmaz mı peki?
Oldu. Kabaklar da oyuldu. Uzunca boyluydular, üçer parçaya ayrıldılar.
Bir fincan kadar su, bol dereotu ve mutfak penceremin önünde bahara baş kaldıran minik nane dallarını da tavaya ilave ederek bir süre daha bıraktım ateşte.
İç ılınınca doldu kabaklar. İki parmak su, sızma ve limon dilimleriyle dikine yerleştirdim tencereye.
Pişirme kağıdı ıslatıldı, buruşturuldu ve sıkıca örtüldü dolmaların üzerine. Tencerenin kapağı da kapandı.
Oldu bilin demiştim ya, oldu bitti işte.
Şimdiii, bu dolma arızadan aslında.
Kabak kabak olalı...
Bitmedi. Oyulup çıkmış kabak içleriyle nefis bir makarna yapıldı.
Üzerine kuru/füme et didikledim.
----------
Kabak deyip geçmeyin.
Üzerine kuru/füme et didikledim.
----------
Kabak deyip geçmeyin.