Kedili Mutfaklar

Perşembe, Ağustos 30, 2007

Bağbozumu zamanıdır

Zamanı geldi işte, bozuluyorlar. Bozanlardan bazıları ses veriyor, bekleyeduraymışım, o çok sevdiğim bağbozumu taze şaraplarım pek yakındaymış. Beklerim, yani beklemenin keyfi de bu kadar olur.


Bazıları da görüntü... Ne Kayseri’nin Gesi Bağları kaldı bu sene üzümünü yemedik, ne Şarköy.
Ummadık taş baş yarıyor, “Bak bak bak kimlerin bağı var bahçesi varmış yahu,” demeye kalmadan...,


...kapıda bizim aportman görevlisi İsmail beliriyor, “Abla Tokat’tan, bizim bağdan!” takdimiyle bir tabak üzüm, cabası da incirleri. Tokat malum bağ yaprağı ve üzüm sirkesi ile meşhur. Yaprağım da gelir yakında.

Eh ben de boş değilim yani bağcılıktan yana. O bildiğiniz mutfak penceremin önündeki asmamdam bu yıl yine gülüyor yüzüm. İki salkım verdi ama yemesi aylar sürecek galiba. Her bir üzüm tanesi salkımdaki diğerlerinden bağımsız, başına buyruk olarak olgunlaşıyor. Belki de esas hormonsuzluk budur.

Şarköy, Çınarlı Köyü çeşitlemesinin kara üzümleri baldan tatlı sanki. Bir de tarif çıksa elimden bu üzüm bolluğunda. Mesela, bacon kızartıp, üzümlerle yerleştirsem hamura... Biraz karabiber çeksem, biraz da tane biber atsam... Hamur ne hamuru olursa olsa, tuzlu bacon tatlı üzüme bir acayip yakışsa.

Bağa girdim bağ budanmış, üzümlü böreğe Kimsecik dadanmış...

Evet yaaa, bozuluyor bağlar, budanıyor üzümler.

Budanacaklar ki, nice değişik lezzetlere kavuşsun insanlar.






Salı, Ağustos 28, 2007

Salatası bol bir akşam

Bu evin mutfağında ne olursa, eski köye yeni adet olur ya, bu değil vallahi. Onbir yaşımın henüz başlarında tanıştığım bir salatadır elmalı lahana salatası. Arnavutköy tepelerinde, beyaz eldivenli garsonların servis yaptığı öğlen sofralarında, annemin mutfağında hiç olmamış bir lezzet olarak çıkmıştır karşıma. İlk günden sevmiş miydim acaba, hatırlamıyorum. Belki de ablası Hülya'nın izindeki küçük kolejli kız olmanın gururuyla, adettendir deyip kabullenmişimdir. Veya çekinmiş olabilirim, dün bir bugün iki okulun uyumsuz inatçı keçisi bellenmekten. Yedim bitirdimdi yani tabağıma servis edileni, öyle veya böyle.

(Sizin evde Kimsecik yok tabii ama kediniz varsa mutlaka malzemenin kalite kontrolunu yapmasına müsaade edin.)


Sonuç olumlu velhasıl. Ablam Hülya ve benim mutfağımda sürer gider bu salatanın yapımı. Malzemeleri bir minik lahana, bir havuç, iki elma, iki baş beyaz soğan, iki avuç ceviz, üç beş kuru kayısı, tuz, karabiber, limon ve sızmadan oluşur. Kuru kayısı benden fazlasıdır ama tavsiye ederim onsuz yapmayın, ya da yerine kuru üzüm kullanın.


İncecik kıyılmış lahanayı tuz ve limon suyuyla ovun. Soğanları piyaz doğrayıp bol tuzla ovarak süzün. Havucu ve elmaları rendeleyip limon suyuyla karıştırın. Bu malzemeleri yemek zamanına kadar ayrı ayrı tutarsanız soğanın tadı bütün malzemeyi esir almaz. Sosu için kayısı, ceviz, tuz karabiber bızzzztlanır, limon suyu ve sızma kullanılır.


Süslemeye dereotu yaraşır, salatanın lezzetine de hoşluk verir.


Avokadolu maydanoz salatam muhteşem. İncecikten kıyılmış iki demet maydanoz, minik küplere kesilmiş bir avokado ile karışıyor sadece. Nar ekşisi, sızma ve tuzla tadına doyulmaz oluyor.

Roka, kıvırcık ve taze soğan salatası için sızma, nar sirkesi, limon ve tuz tatlandırması yeterdi aslında. Yetmedi, tatlı ekşi tadını enfes kırmızısına katmış amerikan üzümleri de eklendi. Of bu salata da çok çok güzeldi.

Hafif gitsin dediğim bu akşam yemeğinde bir de nefis domates soslu makarnamla kendi halinde kendi suyunda pişmiş tavuk butları vardı.

Üstüne üstlük Mersin'den cezerye getirmemişler mi bana?






Çarşamba, Ağustos 22, 2007

Çinli'nin fendi


Çin malı oyuncaklar kanserojen, Çin malı giyecekler de kanserojen.
Çin malı züccaciye kanserojen.
Çin malı yataklarda zehir, porselende zemberek.
Laminat parkeleri toksik, ilaçları ağı...
Şu ana kadar elinize geçmiş olan bütün made in China mallar tu kaka.
Bu andan itibaren alacağınız her Çinli malla hayata ufak ufak elveda...
(fotoğraf internetten ve laf olsun diyedir!)
http://www.kanser.ws/

Bu adreste şimdi okuyorum ki Çinlilerin, Prof. Dr. Peng Zhaohui yönetiminde buldukları Gendicine, dünyada ticari kullanıma sunulan ruhsatlı ilk gen tedavisi ürünüymüş. Kanser hastalarına Çin müjdesiymiş. Gendicine ile tedavi edilen başlıca kanser türleri Baş - Boyun Squamöz hücreli kanserleri, Karaciğer, Akciğer, Mide, Meme, Pankreas, Kolon - Rektal, Prostat kanserleri ile Melanomlar ve Sarkomlarmış.

Gendicine ile yapılan Gen Tedavisine ek olarak Pekin Üniversitesi Uluslararası Kök Hücre Araştırma ve Uygulama Merkezi ile yapılan çok ciddi işbirliği sonucu kanser hastalarına tedavi esnasında ya da tedavi sonrasında ayrıca Kök Hücre Nakli de yapılmakta ve iyileştirme süreci hızlandırılmaktaymış.

Pansuman vaaaar, pansumaaaaan...

a) Çinliler, Çin’de Çin malı değil, ithal mallar kullanır.
b) Çinliler, ihraç ettikleri malları özellikle kanserojen imal eder.
c) Çinliler, dünyayı önce kanser edip sonra tedavi edecek.
d) Bizim Sağlık Bakanlığı harekete geçmiş. 19.08.2007, gazeteler öyle diyooo....

Cuma, Ağustos 17, 2007

Humpty-Dumpty

Benim Annoya'm böyledir. Ne yaptığını bilir! Bir Humpty Dumpty oyuncağı yapacak diye, bu yumurta kılıklı yaratık hakkında öğrenmediğimiz kalmadı. Kitabını da yeniden almalıymışız. Arayacağız tabii. Bilinçli okumak gerekiyormuş meğer Alice Harikalar Diyarında kitabını. Anlamışız ki pek çocuk kitabı değilmiş.

Oyuncağa gelince, iş var torbada! Bir kere çok büyük oldu. O sarı parçalar ayakları, yumurta bedeni benim on mislim filan. Biz oynayamayız, belki korkarız bile. İçine ne dolduracağımızı da bilmiyormuşuz. Kırpık, pamuk, sünger, köpük..., ara ki bulasın.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Lewis_Carroll hakkında biraz bilgi gerek. Tamam, adam pek sağlam pabuç değilmiş galiba. Rivayetmiş tabii bütün bunlar ama ateş olmayan yerden Wikipeduman çıkmazmış bir yandan da.


Bir de şu laflara bakar mısınız?

Humpty Dumpty: Bir sözcük kullandığım zaman, söylemek istediğimle tıpatıp uyuşmalı ne bir fazla ne bir eksik.
Alice: Esas mesele, tek sözcükten çok anlamlar doğurabilmek.
Humpty Dumpty: Esas mesele hangi anlamın anlamların efendisi olduğu.

Öffff be. Var ya bu Lewis Amca, din, politika, tarih, mantık, felsefe, matematik..., yutmuş adam yahu. Biz korktuk, daha da korkmak için kitaplarını* daha şiddetle aramalı, hemen bulmalıyız.



www.lindasolovic.com/humptydumptylarge.html Annoya'm böyle eğlenceli şeyler de yapsa bize. Zaten yeni bir dikiş makinesi almalıymış. Bizimki 30 yıllık filan bir alengirli Singer, zamanının en alâsıymış. Londra'da oturmaya niyetliyken almış Annoya oralardan. Burada gören Singerciler bayılıyor ama kimse derdini anlayıp derman olamıyor. Çok otomatik çooook.

Bu kadar yumurta konuşup da yemezsek olur mu? Olmaz. Annoya yine bir ilke imza attı. Dondurucuda her daim dolu duran ot kutusunu çıkardı dışarı. Bu ot kutusu, pazardan alınıp veya toplanıp eve getirilen ve de derhal tüketilemeyen dayanıklı yapraklar için. Yani maydanoz dereotu filan koymuyoruz kutumuza. Şimdi de tavayı tereyağı ile sıvazlayıp, üzerine avuçla bu ot yaprak falan yeşilliklerinden koydu. Tuz ve karabiber ilave ederek kızdırdı tavayı. İçine pat pat iki yumurta kırıp pişirirken yeşillikleri kenarlarından içe doğru topladı. Almanların dreikorn-brot dedikleri üç hububatlı ekmek dilimi kızartıldı. Yumurtalar üzerine alındı.

Defne yaprağı haricinde yalanılıp yutuldu.


http://www.sabian.org/Alice/alice19mj.htm (...ve yumurtanın felsefesi, okuyun!)

* Through the Looking-Glass / Aynanın İçinden

Cumartesi, Ağustos 11, 2007

Şamfıstıklı pilav + karayemiş hoşafı

Hoşafın da eşref saati geldi Ezine peynirinden sonra.* Karayemiş / taflan vesile oldu. Çok şekerli olmamak kaydıyla, "Haydi yapalım bakalım," dedim. Şöyle ikiyüzelli grama beş altı kaşık şeker, az su...

Derken, "Eee şimdi bunun yanı güzel bir pilav istemez mi?" diye sordum kendime. Bilemedi. Pilavı hoşaf eşliğinde hiç yememiş olduğundan bilemedi.

"Bari değişik bir pilav olsun," dedi sonra, "şöyle şöyle yapsak meselaaaa..."

Sıcak suda ıslatılmış baldo, bire 1.25 su + tavuk suyu, az tereyağ, az tarçın ve toz şeker, tuz... Hepsi birden pişip göz göz olunca, içine bolca şamfıstık; irili ufaklı çekilmiş olsun, dile dişe gelsin. Kapat altını demlensin.

Yemeye hazırlanırken üzerine yine şamfıstık serp... Al eline bir de tatlı kaşığı, bir pilava bir hoşafa bata çıka...

Tabaklarım en az yetmiş yıllık altın yaldızlı ve kesmeli tatlı tabakları. Eniştem İnal'ın annesi Berşan Teyze'nin mutfağından, belki de büfesinden. Değerli mutfak eşyaları eskiden salonlardaki büfelere istiflenirdi ya.

Bizim ailede sürer bu adet, ben hariç.




* http://kedilimutfaklar.blogspot.com/2007/07/ezine-peyniri-krfez-szmas-bamn-keli.html

Cuma, Ağustos 10, 2007

Cancan haberleri

Haberleri okumak istiyorum. Annoya'cığım, haberleri ben okumak istiyorum. Neeee, neeeee? Spikerlik dersleri mi almamışım? E peki dersini alıp da okuyanlara ne kızıp duruyorsun o zaman? Neden güle güle hâl oluyorsun?

Burası Annoya'nın bürosuymuş. Orada Ferrari filosu varmış. Biz görmedikti, fotoğrafını çekip getirmiş işte. Bir de bu Verano roze, amman tanrımmış, o kadar güzelmiş yani. Eve almadık daha. Alınırsa koklarız.

Bizde herşeyin kedilisi vardır sayın seyirciler. Burası ütü masamızın üstü. Annoya sokaktan gelmiş atmış üstündekileri. Biz de hemen çıkıp yattık, hem Annoya'nın gün içinde neler yaptığını anlamaya çalışıyoruz, hem de şekerleme yapıyoruz. Az sonra mutfağa girer, biz de koşar gideriz yanına. Pire tasmalarımızı çıkardık neyse. Boynumu kaşıdım diye işkillendiydi Annoya, geçirdi boynumuza tasmaları. O da kaşınıp duruyo, biz onu tasmalıyo muyuz?
Eh bre Annoya..., yine yaptı yapacağını sayın seyirciler..., akşam yemeğine bakar mısınız? Yeşil mercimek, taze soğan, maydanoz, limon, sarmısak, sızma ve de baharat karışımları. Bizim sallanan fare Maviş bile şaştı bu işe. Neyse ki Annem Kimsecik'in sevdiği IAMS Senior 11+ açtı bir paket. Annem yedi, sevindi. Bana da dil peyniri yedirdi azıcık. Ben de çok mutlu oldum.
MMM'lerden aldığı sos dondurma kaplarına bayılmış. Bir dörtlünün içine domates sivribiber sosu koydu, attı dondurucuya; makarnaya yaptığı sostan ayırdıydı. Ve yine bir fare. Öfff be, Annoya evi fare bastırdı. Tchibo diye ucuz bir yer var ya, oradan almış bu fareleri, üçü bir yerde. Popolarında ip var, çekiyorsun kendi etraflarında dönüyorlar. Biz de eğleniyormuş gibi yapıyoruz.


Bu da sürpriz oyuncak Humpty Dumpty. Kolları bacakları filan hazır ama böyle dilim dilim değil yekpare yapıyor. Annoya'mızın oyuncak yapma yeteneği de varmış. Biz bilmiyoruz. Yani düşünün ne kadar uzun zamandır yapmamış hiç. Annem Kimsecik merakla bekliyor oyuncak kitabının başında. Daha daha işi ileri götürür kendi modellerini yaparmış bir zamanlar.
Başkaca resimler yükleyip haber programımı uzatmak isterdim ama bu sıralarda resim işi yine bir tuhaflaşmış. Tek tek, o da canı isterse yüklüyor. Annoya da sıkılıyor tabii, başka işi gücü mü yok kadının, benim haberlerimle mi uğraşsın kaç saat.
İşte bu yüzden bu kadar okuyabildim.













Perşembe, Ağustos 09, 2007

"Nar ana, ana yârdır"



Fevzi Halıcı şiirini yazmış, Cinuçen Tanrıkorur uduyla seslendirmiş... Kürdîlihicazkâr.


Şavkıması sana doğru yolların
Sana doğru denizlerin çağrısı
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim

Salı, Ağustos 07, 2007

Madem ki varsın!


Cuma, Ağustos 03, 2007

İrmikli çerkez tavuğu


Bir paket alınır. Bazı evde bir paket olduğu unutulur, ikinci paket de alınır. Erzak dolabına yerleştirilir. Buraya kadar anlaşılan şu ki, var yani evde iki üç paket, mutlaka var.

Hanımefendi ocak başında dikilmiş, tencere içeriğinin kavrulmasıyla kendisinin de yanıp kavrulduğundan şikayet eder. Hele hele aslı esasına uygun hazırladığından, tereyağıyla birlikte kaynamış sütü tencereye ilave ederken oluşan sıcak ortam, iyice bayar. Öznesi yok değil mi, kimi bayar? Beni bayar, hanımefendi dediğimi hani.

Helvasıyla çorbası, çorbasıyla helvası... Ölüm hüzünlerinin ağız tadı irmik helvası... Yataklara duman duman tüterek ulaşınca, hastaları güldüren tavuk suyuna irmik çorbası... Annem Selma'nın şeftalili irmiği... İrmik, evveeeet, bu yazı evdeki dar çerçeve irmik kullanımından sıkılınarak yazılmıştır.

Bu kadarıyla kalmamalıyım diyerek, çerkez tavuğunu ekmek yerine irmikle yaptığımı, lezzetinin ve sofra duruşunun hayli keyifli olduğunu size de diyeyim dedim. Kalıp oluyor malûm, ters yüz edince, şık duruyor yani.

Siz bana bakmayın, içine ısırgan da koydum biraz. Kenarlarında da mini mini turşu süsleri var.

Veya bakın, mesela ıspanak koyun. Kenarlarına turşu koyun veya koymayın.

İrmiklerime itibar etmeliyim artık.