Palamut pilakisi yapmışım, ne yaparmışım ama...
Dondurucuya attım sözde, tabiri böyle ya, koymak kaldırmak değil, atmak... Eylül palamutlarım bunlar, kışı bekletmeye niyet etmiştim ama doyamamışım demek ki palamut yemelere, bu da demek ki devam etmeli palamutlu denemelere. Pilakisini yaptım. Üç aşağı beş yukarıdır pilaki yapımı. Bildik bir harcı vardır, o harçtır ki her pilakiyi pilaki yapar.
Bol soğan ve sarmısak..., havuç, patates, kereviz istenen boyutlarda ve şekillerde kesilir önce. Şimdiki palamutlu pişirme durumumda, buharlı kullanılabilen bir tencereye sızma da katılarak yerleştirilir. Bu, bu yemeği pişirmeye başladığımda bulduğum bir yöntem ve de çok başarılı oldu. Buharla pişen balık parçaları diri diri kaldı, enfeeesss.
Malzemeyi tencereye yerleştirme işlemini arzu eden sıraya koyarak, yani zorlaştırarak yapabilir. Şöyle ki, önce soğan ve sarmısak çevrilecek, sonra havuçlar katılıp yumuşatılacak, bilahare patates ve kereviz girecek tencereye. Bence hiç gerek yok. Hepsi aynı zaman dilimi içinde ağızlara layık pişebiliyor çünkü. Hattâ pilakilerin olmazsa olmazı domatese de bence hiç gerek yok. Bu yemekten toprağın köklere ve denizin balığa verdiği tatları almak istiyorum. Domates çok baskın/dominant bir lezzet; her yere girmese, yine bence, çok iyi oluyor!
Tencereye yeterli suyunu ekleyip önce hızlı ateşe sonra da tıkırdamaya bıraktım. Bu arada iki iri palamutu, ellerimden öperler, başladım filetolamaya. Biraz hırpalandılar kabul ancak tek kılçık bırakmamışım üstlerinde, vay ki ne...
Buhar teli üzerine yerleşti filetolarım, limon dilimleri ve defne yaprakları ile donatıldı. Tuzu biberi kırtkırtlandı iri iri. Bir limonun da suyu sıkıldı.
Artık tadar bakarsınız ne ne kadar pişmiş diye.
Kalırsa da ertesi gün soğuk soğuk...
Meze meze, rakıya.