Kedili Mutfaklar

Perşembe, Kasım 24, 2011

Kabak kek'â


Niyetim iki dilim kabağa günün anlam ve ehemmiyetine göre şekil vermek hiç değildi.   Ancaak, pişmiş kabak tatlımı koyacak yer ararken elim kek kalıbına değdi.  Değiş o değiş, aramızda acayip bir elektriklenme... Boğazım düğümleniyor, ensemden sırtıma doğru bir karıncalanma, göğsümde ter basması bir nevi...  Kalıp derseniz elimin altında tir tir titriyor, çırpınıyor.

 

Kabaklar iki dilim demiştik.  Üçer parmak gibi kesmiş, yanmaz tavaya yerleştirmiştim.  Üstüne de şeker, altı yedi kaşık.  Buharını hiç kaçırmayacak gibi örtüyoruz tavayı ve 1 derece elektrikli ocakta bir saate yakın pişiyor.  Buraya kadar yaptığım kabak tatlısıydı.  Şekerden başka katkısı olmayan, dümdüz bir kabak tatlısı.  Lokum gibi oldu.



Kek kalıbı ile aramızda geçen gayri ahlâki temastan sonra hızla kabaklı kek hazırlığına başladım.  Kalıbı yağlayıp şekerleyip ve biraz da tarçınlayıp içine pişen kabaklardan dizdim. Tam orta yerine, mutfak pencerem önünde yetişen bitkiler arasından seçilmiş taze bir adaçayı dalı... 

Hamurunu, bildiğiniz hangi hamursa öyle yapın.  Benimki üç yumurtaya göre şeker ve unlu..., yarım paket kabartma tozlu.  Pek az reçel suyu, ki bu durumda narenciye iyi gider.  Yine pek az diyelim, mesela yarım kahve fincanı fındık yağı.

 

"Ooooh kekâ," kabaklar kebap yani argo tabiriyle, kekimin üzerinde. 

Bugün Thanksgiving, de bana ne?

Lezzet o biçim, ben ona bakarım.  

Perşembe, Kasım 17, 2011

Mutfaktan kış bilmeceleri

Bilmece: Yer altında sakallı dede?




Ummazdım doğrusu.  Pırasa artı patates çorbası bu kadar çok yapılsın..., dünya çapında bir tabak olsun..., ben duymamış olayım ve de.  Pırasaya  düşkünlüğüm öyle aman aman değil ya. Su borusu çapında pırasaları muteber bulmayıp ancak serçe parmağım misali pırasalara itibarımdan mıdır nedir, kolay bulup alamam üstelik.
  



Mutfağım malûm, hep tesadüflerden ibaret.  Ben bir patates soyup beş altı sap incecikten pırasa ile kaynatıp çorba yapmaya karar verdiğim sırada ekranda Martha Stewart var.  Yanında devasa siyahi  modacı, Andre Leon Talley, vichyssoise yapıyorlar. 

Yapmak istediğim çorbanın alafranga adıymış.  Meğer bir nevi vichyssoise yapmak üzereymişim!  Hissikablelvuku bu mudur? Biraz şaşırıyorum doğrusu. 

Benim pırasa çorbam sade suda kaynayıp bızzzztlandı.  Sızması Şirince'den, tuzu denizden eklendi.  Sıcacık tükettim bir koca kaseyi, üzerinde krem peynir, taze kekik ve bir iki fiske curry...,  ki, sonradan olaya yakinen eğilince, chilled (buz gibi) servis edilmesi gerektiğini öğrendim. 

Neyse artan kadarını bir başka zamanda ve de buzz gibi...  Hak vermemek elde değil, soğuğu daha güzel.   

Julia Child'ın tarifi derseniz eğer, benimkinin az çok aynısı. 


Bilmece: Kat kat çiçek, yemeği yenecek? 


Sebze pişirmelerim arasından bir başka sahneye geçelim.  Top top renkli biberleri bol olan karışık baharat kırtkırtı ile hindistan cevizi suyunun de plus en plus (gitgide, artarak :) lezzetlendirdiği bir sahne olacak bu.  Biberin dozunda acısıyla  young coconut juice tatlısı garip bir dengede buluşacak pişerken.  Ve de yerken eenennennn, Mutlu Son. Sıcakken, soğurken, ılık veya soğuk soğuk; her anı değişken tatlardan oluşacak...



Hindistan cevizi suyu ile kabak tatlısı pişirmek gibi bir niyetim vardı önce. Bilahare veya aynı anda, akşam yemeğinde et yanına servis edilmesi gereken sebzelerin derdine düşünce fikir şaşması yaşadım.  Tatlı olacak malzemelerin ikisi de side dish*'e suç ortağı oldu.  Soğan, patates, sarmısak, kırmızı çarli, havuç, defne yaprağı filan birlikte piştiler. 

Hindistan cevizi suyunda kabak tatlısı haaa?  Kısmet değilmiş. 

----------

*  ... side dish Türkçe nasıl denir?  Garnitür fr. hoşuma gitmiyor da.

Cumartesi, Kasım 05, 2011

Kestane kebap




Çocukluk aşklarımdır yol üstü kestane kebapçılar, kışlık aşklarım.  Hani bu kadar mı deli olunur tanımadığın etmediğin elin adamlarına? Öylesine tablo gibi mi seyredilir onların o ayazdan ve ateşten çatlamış nasırlı kaba elleri?  Da Vinci yontuları izler gibi nasıl çakılır kalır bir çocuk, alt tarafı işte kestane kebapçıların karşısında?

Şehrin kenar semtlerinde belki halâ vardırlar, en keyifli kestaneciler mangallı kestanecilerdir. Otururlar ya sıcak sıcak kor kömürlerin yanıbaşında, mangal ortalanmış bacak aralarına, ayaza inat.

Arabalılar çıktı sonra...  Derken süslü püslü boyalı tentelilerine tav oldular arabaların.  Yerleşmişti zaten tüpgazlar arabaların altına.  Nerde kaldı o mis kokusu kor ateşte kavrulan kestanelerin, nerdeee? 




Cezbetmiyor beni anlayacağınız tüpgazlı kestane kebapçılar. Tıpkı camekânlara tıkıştırılan çiçekçi çingenelerin* bendeki çekim güçlerini kaybettikleri gibi.  Alıyorum kestanelerimi, sokağın keyfini evime taşıyorum.  Kâh fırında kâh tavada, her seferinde değişik bir kestane kebap yöntemi gelişiyor mutfağımda.  Bu sefer yaptığım en basitiydi galiba.  

Mevsimlik mutfak temizliklerimin bir hafta kadar önceki sonuncusunda, şu köz aleti neredeyse yolcu ediliyordu.  Alet patlıcan közlemek üzere alınmış, patlıcanın koyverdiği kara su ocağımı batırdığından ilk kullanımda görevden azledilmişti. Şöyle bir on dakika falan salladım elimde, kalanlarla gidenler arasında nereye koyacağıma karar vermek için.  Kaldı.  İyi ki.  

Sonra dün, elimde kestanelerimle ben, mutfakta bakına dururken..., birden aklıma mangallı kestane kebapçılar düşmesin mi?  Korlar üzerine oturttukları sacın delikleri gözlerimin önünde canlanmasın mı?  Mutfağın sözde közcüsü de delik delik ya... 
  



Çizdim** kestanelerimin, böyle tabir edilir kabuklarında bıçakla hafifçe yarık açmak, yiyeceğim kadarını.  Orta boy ocağın orta halli alevinde ara ara sallaya çevire kızarttım onları kuzu kuzu.  Kuzu kestaneleri bunlar çünkü.  Mini mini.  İnebolu dağlarından toplanmış.

İnebolu kestanesi pek meşhurdur. Kuzguncuk, İcadiye'ye gelip İnebolu Pazarı***ndan alırsınız artık. Girmişken o dükkana, bakının iyice etrafınıza. Her Cumartesi taze mal gelir köyden. Sebzesi, yumurtası, mantarı, meyvesi, reçeli, pestili, mısır unu, kızılcık tarhanası; hepsi dağdan bayırdan. Bir de parmak sucuğu vardır, dükkanda pek bulunmaz, ısmarlarsanız getirir :)




On dakikada sadece kabukları kaldı sahanda.  Özlemişim.  

Kestane kebapçı aletim de var artık.  

Ben bu kışın keyfini seveyim. 


*      Açık Radyo'dan bu eski  yazımı okumadan geçmeyin   http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=7379

**    Bu işleme 'cibizlemek' de derlermiş ama makbul bir yöntem de değilmiş meğerse. Yazıyoooor, işin esasını İnebolu Gerçekleri yazıyor.

***  İnebolu Köy Pazarı, İcadiye Cad. No:34; 0216 553 6252