Kabak kabak değil, şekerleme mübarek
Sevgililer Günü için özel tatlı hazırlamıştım. Her şey tamamdı, size sadece yapıp yemesi kalmıştı. Bayılacaktınız. Ama ne oldu? Tatlım size afiyet olacağına, ben üzerinize afiyet oldum. Bizim ailenin bir bölümü hastanede, bir kısmımız da evde geçiştirebildik Nora virüsünü. Günlerce, yemek mi o da neymiş, halleri... Ardından da kalıcı tatlı yememe, kahve içememe durumları... Bakıyoruz bakalım, elbet bunlar da geçer.
Esas malzemem kabaktı. Balkabak. Ben yine büyükçe bir tava almıştım elime, yanmaz yapışmaz cinsinden. İki dilim kabağı parçalara bölmüştüm. Beraberinde portakal, şeker, kakao, çubuk tarçın ve karanfil. Portakalın suyu ve tırtıklanmış kabuğu da tabii ki. Şu narenciye kabuklarını soyup soyup attığımız günlere kahroluyorum ya neyse...
Su yok. Üzerini sıkıca örtüp köpürene kadar kendi suyunu koyvermesini bekledim. Sonra aldım fırın kağıdı üstü folyo örtüsünü*, tıkır tıkır, suyunu çekene kadar arada kabakları ters yüz ederek kısık ateşte bıraktım.
Hadi kabak, kabak tadındadır diyelim. Ya bu içinde pişirdiğim, kakaolu portakallı sos? Bu karanfiliyle tarçınıyla, kakaosuyla..., kabuğuyla suyuyla portakallı sos? Kabak tadı mı bırakır kabakta? Nasıl olsa bayılacaksınız bari geç kalmayın, bayılın artık. Çikolatalı kabak şekerlemesi oldu bu.
Nora müsaade etsin, derhal yeniden yapılacak.
Sevgililere her gün yedirin bu kabağı, doyamayacak.
* Bir süredir pişen malzemenin folyo ile temasını önlemek için, folyoyu altında yağlı kağıtla birlikte kullanıyorum ya, geçen gün Martha Stewart yağlı kağıtla astarlanmış hazır folyodan bahsetti. Bu güzel haber, yakında bize de gelir umarım.