"Bir patlıcan yemeği yapsak," dedim bir gün önceden. Annem Selma memnun. Canı patlıcanlı pilav çekermiş meğer, bir de şöyle ekşili ekşili kızartmasını patlıcanın.
Bizim evin hallerini tamamiyle Annem Selma'ya uyarlamış durumdayız. Bu demek oluyor ki sabahın en geç sekizinde mutfak işlerini düzene koymaya başlıyorum. Dört kemer patlıcan ve yarım kilo çarliston hesap soracak neredeyse, kör sabah ne uğraşıyor bu kadın bizle, diye.
İşte malûm, önce pijamalı doğranıp derken endamları verevlenmiş patlıcanlarım. Çarlistonlar da çekirdeksiz bırakılmışlar, hep birlikte sirkeli tuzlu suya yatırılmışlar.
Mutfak masamızın manzaralı sol yanı Annem Selma'nın olur. Patlıcan biber havuzu kenara dursun, kahvaltı zamanı gelecek birazdan. Uyanmış, elini yüzünü yıkamış, namazını da kılmış..., pamuk pamuk gelir mutfağa. Çokça çeşit istemez, kayısı&cevizsiz, beyaz peynirsiz, zeytinsiz, reçelsiz olamaz.
Patlıcan biber kızartması için hazırladığım malzeme fevkalâde fazla görünür Annem Selma'nın gözüne. İkinci yemek olarak bir de imam bayıldı çıkarırız aradan. Bir yandan kahvaltısını yaparken bir yandan tarif verir bana, öyle mi bayılacak imam böyle mi üzerine çene yarıştırırız ana kız.
Çok bol soğanı yarımay, bir baş sarmısağı dişler hafiften patlatılmış, bol bol domatesleri iri kıyım, biberleri beşe bölük, maydanozu fazla fazla doğranmış...; sızması hallice çünkü patlıcan çok yağ kaldırır Annem Selma'ya göre. Hepsini karıştırın güzeeelce tencerede, iki parmak su, kırt kırt irice çekilmiş karabiber, mutlaka şeker ve iki tutam da kırmızı puldan sonra açın altını. O bilir nasıl pişeceğini, siz tepesinden gözleyin yeter, ki hamur etmeyin patlıcan dilimlerini.
Yemeye doymak mı doymamak mı,
that is the question.
Sosu hazır, ilk onu koydum zaten ocağa, patlıcan dilimleme işinden hemen önce. Aman aman bu ne çok domates dedirtecek kadar çok domates ama adı sos işte, bırakacaksın ateşte çekecek de çekecek kendini. Azıcık kalacak sonunda merak etmeyin. Tuz, şeker ve karabiber eklemeyi unutmayın. Bir baş sarmısak da buraya girsin, etti mi iki baş sabah sabah. Vay vay vay, gelsin lezzet gitsin lezzet.
Hayırlısıyla şu kızartmanın da altından kalksam bir. İyice sıkıyorum patlıcanları avucumda, biberler de kurulanıyor kağıt havlularla; yine de cossssladıkça cosluyor bu yağ. Tepesine ince telden kızartma kapağı kapattığım halde hem de. Eh artık sağlık olsun, oluyor bunlar işte. Kirlenmeyen mutfak mutfak değildir zaten, laboratuvar olur ancak.
Kağıt havlularla kızaranların yağını alın tabii. Dizim dizim dizilsin hepsi servis tabağına; soooracığıma üstüne sosu eklensin ve de sirke gezdirilsin bol bol. Hani demişti ya 'ekşili' diye Annem Selma, işte bundandır ekşili olması kızartmanın.
Sabah sabah yemek yapmak istemiyorsam, su koyveriyorsam yani, velâkin hava su koyvermiyorsa Kandilli paklar bizi. İskeleye kenar kenar oturur doyururuz karnımızı Suna Abla'da. Pek makbulüdür Annem Selma'nın kalamar ve midye tavalar, çıtır istavritler, taptaze salatalar, ev baklavası falanlar...
Karnı doyunca, Kandilli tepelerine doğru yürüyüp okula giderler; vapurdan inmişler güle koşa oynaya bütün kızlar...
----------
Pilav yapamadık patlıcanlı.
Durun bakalım.