Ayvayı yeme halleri
Mevsimi geldi çoktan. Ben halâ mırmırlanıyorum, alsam mı da, yapsam mı da... Hani nar suyunamdan mı, elmalımdan mı, bal kabağına yamadığımdan mı? Sonunda çarşıya vardım, ayvadan aldım. Niyetimi de kurmuşum bir güzel, pişmeden etmeden ayva ayva yiyeceğim ayvalarımı. Yanında rakımın kadehini buza gömmüşüm görüyorum kendimi. Hep içtiğim buzlu rakı değil, buzda rakı yani.
Ekmek ayvası rica ettim. Yerken sulu suludur ve nispeten yumuşak. Şaplatacağım ayva ısırığıma dilimi, alacağım zarif kadehimden sek yudumumu, bir de bulut şekillerinden fal tutacağım kendime o sırada. Niyet bu.
Bulutlar var ya, tutuyorlar bazı. Bulut falları demek istiyorum. Bir kümeye yumuyorsun gözlerini, artık cirrus cumulus neyse ne, yirmi otuz falan sayıyorsun içinden; pıt açtın gözlerini ve anında benzetiyorsun bulutu. Neye benzetiyorsan artık. Onlar hızla değişken, gözler kapandığı yerden çoook başka şekillere açılıyor ve bu benim bulut falım oluyor. Keyifli de oluyor.
Kısmet değilmiş yine ayvayı ayva gibi yemek. Kısmet ummadık bir lezzeteymiş yine. Ayvanın böylesi de keşfedilmeyi bekliyormuş meğer.
Daha aklımda ne yapacağım yok ama ayvalarımı elma oyacağı ile oymaya başlamışım bile. Zor oluyor biraz, uğraşıp yapıyorum. Azmin elinden ne kurtulmuş? İki taraflarında ikişer delikle iki ayva kalıyor elimde. İkiye böldüğüm iki kayısıyla tıkarım ben bu delikleri. Önce bir tarafları tıkansın. Birer ufak çubuk tarçınla ikişer üçer karanfil de atarım deliklerden içeri. Sonra çay kaşığıyla şeker doldururum deliklere. Tepelere yine yarımşar kayısı, buraya kadar iyi. Ya şimdi?
Fırınım yanıyor hazır, ayva fırın olur mu? Olmam, demez ya. Ayvalarım fırın torbalarına girer mi peki?
Torbalar önce unlanır malûm. Azıcık un pof pof sallanır torbalarda, sonra içimden şeker koymak da gelir, ikişer koca kaşık şeker koyarım. Bağlarım torbalarımı, ikişer de delik açarım tepelerine. Küçük bir fırın kabı, içine iki parmak su, suyun içinde ayvalar; hoop fırına girdiler bile.
Birlikte yapıyoruz işte, ne olacağını nasıl yeneceğini ben de henüz bilmiyorum.
Elliyoruz fırındaki ayvaları ara sıra, algıda yumuşadı gibiler sanki, güzeel. Renkleri geçti bahar hazan erdi bu yerde sanki, bu da güzeeeel.
Çıktılar fırından da açtık ya torbalarını, bir de ne görelim, hafif unlu şeker de buzlanmış gibi yapışmamış mı ayvalara, kısmen... İşte bu fevkalâde. Sanki bir yerlerde Noel, bir şömine çıtırdıyor bir evde, frosty quince şaraba eşlik edecek o şömine önünde. Hani İspanyol usulü, manchego peyniri ile membrillo (quince paste ~ püre ayva jölesi) yer gibi.
Yiyoruz ayvayı, biraz sert, biraz yumuşak. Azıcık kıtırdıyor çiğnendikçe, az biraz eriyip yutuluyor. Ayva tazesi tadı aynen kalmış, tarçınla karanfile pek de bel bağlanmamış..., tatlı değil, varla yok arası şekerli. Yemek üstüne aman aman tatlı niyetine çıkarılacak bir durum yok yani.
Vuralım kendimizi iyisi mi şaraplı bir akşama. Neye niyet..., kısmetse keçi peyniri, kırmızı şarap ve ayvanın böylesi.
Cam önü nanelerim bitti bitecek derken sürdürüyorlar yaşamlarını elan, iki süs püslük bağışlıyorlar ayvalarım üstüne.
Mestim bu geceee, sen de banaaaa mest olarak geeeel...
Makam Hicazkâr. Usûl Curcuna. Bestekâr Lavtacı Ovrik.
Şu bulutlar da bir alem canııım.