Kırmızı başlıklarla kabak tadında 2008
Önce ben girdim kareye, Annoya'm şapkaları güneşe göre sıralarken masa üstüne. Hemen çekti beni tabii.
Ben bu karede diyorum ki, "Dileklerimize sahip çıkalım, ki gerçek olsun. Yeni Yıl hepimize kutlu olsun."
Şapka mı başlık mı neyse, yapıp duruyor Annoya'm. Elimizi öpene verirmişiz yılbaşı hediyesi diye, diyor.
Modelleri değişik değişik. Ben biliyorum, sen biliyorsun ama bilmeyenler için tekrarlamak gerek, Annoya'm aynı şeyden iki tane yapamamak gibi bir hastalık sahibi. Bakınız mesela yemek yapmasına, bana bir pirzolayı bile aynı lezzette ızgara edip yediremedi bu güne kadar!
Daha bir sürü örgü malzememiz var. Daha daha başlıklar yapacak galiba da, bir sorun var. Evde tek insan kafası var, o da kendininki. Bütün şapkaları kendi kafasına göre ölçüp biçiyor. Kendisi de biraz koca kafalı.
Şimdi söz hakkı istedi eyvah. Sanırım önce beni kınayıp sonra size iyi seneler dilemek isteyecekti.
Olmadı. Burnumuza bir koku geldi, bizimki, "Tüh yawww," diye fırladı yerinden.
Kabak reçelini unutmuş ocak üstünde. Rengi biraz koyu olmuşsa da, tadı bir olmuş, bir olmuş ki... "Kabak tadında yıllar hepinize," diye bağırıyor mutfaktan.
Ben de şöylece bir tarif edeyim. Bir kilo kabakmış, bir kilo şekermişle yatmışlarmış bir gece. Sabahında en ama en kısık ateşte pişedurmuşlarmış saatlerce. Pişedururlarken azıcık portakalın suyu sıkılmış ve kabuğu rendelenmişmiş incecikten içine. Ocakta unutulmuşken, dibini tutar gibi yapmışmış. Vay anam vaymış.
Elçiye zeval olmaz.