Kedili Mutfaklar

Çarşamba, Kasım 26, 2008

Bir yıl aradan sonra...,

... iki yıl aradan önce


Yazı yazmak bir satır atmaktır ortaya, kafandan geçeni, öylesine... Sonrası gelir. Konu monu şart değildir. Bunu da sadece yazmayı bilenler bilir.

Üstün kabûl gören, yazı yazmayı bilenlerin her gün, 'artı' konulu yazılar da yazabilmeleridir. Ciddi 'corner' yazarları ve sistemli çalışan yazar taifesi böylesine yazarlardır. Mevzu varsa da yoksa da, yazı var.

Yener Süsoy* dostum rahmetliden öğrenmiştim bu işin böyle olması gerektiğini. Anlattığından değil böyle açık seçik, anladığım kadarından. Anladığımı anlayıp mutlu olmalarından. İki yıl olacak neredeyse gideli.
----------
Annem Selma'ya, "Yarın 27 Kasım, bir helva çekecek canım," dedim, "mutfağımın gülü, evimin bebeği, canımın içi Kimsecik'imin yılı oldu bak. Yapar mısın?" **
----------
Bir yıl aradan sonra, iki yıl aradan önce...; neden birlikte düştünüz aklıma bilir misiniz?

İkinizden de o kadar çok şey öğrenmişim ki...



* http://kedilimutfaklar.blogspot.com/search?q=yener+s%C3%BCsoy
** http://kedilimutfaklar.blogspot.com/search?q=kimsecik+art%C4%B1k+her+yerde




Salı, Kasım 25, 2008

"Sepeti koluna, herkes yoluna..."

Öf beeeee... Son verdim işine. Bohçaladı pılıyı pırtıyı, yallah.

Şu YATILI Epizotlarını yazan kadını diyorum. Saldı da saldı kendini. Önümü toplasalar, arkama yaysalar, başıma koysalar, kıçımı silseler... Hadi diyelim ki geçirilenlerin gereğindedir çoğu, bazıları da buldumcukluktan oluyor vallahi.

Annoya vardı hani, hatırlarsınız. "Dönsene," dedim. "Ne güzel geçinir giderdik seninle. Bak pişmanım, affet. Sensiz olamıyorum."
Yanımda şimdi. Tuttu elimden.
Son sürat iyileşiyorum.
Güzel günler pek yakında, yine bu ekranda!

Perşembe, Kasım 20, 2008

YATILI 5. Epizot

Gittim geldim...



Bu fotoğraf Çağlayan Florance Nightingale'de, 12 Kasım Çarşamba günü çekilmiş. An, dünyayla ilişkimin tam 24 (yirmidört) saat kesildiği preop hazırlık & uyuşturulma, kesimhane ve postop yoğun bakımdan odaya avdet ettiğim andır.

Nasıl ama?


Geçenler unutulur. Annoya'mın yokluğu bitti. Eve değneğiyle döndü, hani canadien diyorlar da daha havalı oluyor, onunla. Dün gece kafasında yattım keyfimden. Hiç rahat vermedim. Bana koydu bu ayrılık meyawwww, öptüm kokladım horladım, mırladım şükrettim horladım.

Evimiz biraz karıştı. Yani boşuna "Yatılı" tefrikaları yazmıyormuş bu kadın. Yetmedi yaptığımız hazırlıklar, bir de oturma odamızın ortasına hasta yatağı kurdular o yokken. Kafası kalkacakmış da, ayağı yükselecekmiş de. 6 (altı) hafta da böyle gidecekmiş vaziyetler. Karman çorman düzenleri sevmeyiz pek ama, Annoya'm, "Katlanacağız biraz," dedi, akan sular durdu.

Ben, "Yaz," dediğim zaman yazacak uzun uzun. Şimdi kafayı yemişmiş çünkü.

Hani kafam saman balyası gibi diyordu?

Kişnemese bari.


Pazartesi, Kasım 10, 2008

Ben koydum annem kaldırdı reçeli

Hemen yanıbaşımdaki evin bahçesinde, gelişmelerini takip ettiğimiz ayvalar sonunda olgunlaştı. Komşum Huriye bu takibi gerçekleştiren herkese gönderdi ağacın hasadından. Bu zaten her yıl böyle olur. Ben de her yıl bu eciş bücüş ayvalardan harikalar yaratırım.*

Mutfağımda Annem Selma devrimi gerçekleştirilen bu günlerde, Annoya sus pus olmuş önüne her koyulanı ikiletmeden yalana yalana yerken...; eeee yani yalanım yok, kendi ne idüğü belirsizliğimi de özlemiyor değilim.

Belli bir süresi var mutfağa gizlice sokulup istediklerimi gerçekleştirmek adına bazı hazırlıklar yapmamın. Bu süreler Annem Selma'nın aptes ve namaz vakitlerine denk geliyor. Sonra kovulduğumun resmi çiziliyor ve annem benim bıraktığım yerden kendince rötuşluyor mutfağı!

İşte bu devremize rastgelen bir reçel yapma yöntemi, ağzı değme lezzetlere yan çizen bazılarınca ONNNNN NUMMARAAA ilan edildi. Ekim'in onbeşinde yazdığım bahçe elmalarımın reçeli ile aynı iş. O elmalar biterken, Şemsi'nin Amasya'dan gelen elmalarında da aynı tarif uygulandı. Amman Tanrım.
Bu sefer de ayvaya. "Fruit glacé," diyor Annem Selma, "boynuz kulağı geçti," diyor. Ablam Hülya bir tadına bakıyor ve gece vakti ayva alıp gidiyor evine, ki vakit kaybetmesin, kaynatsın çabucacık.
Soyuyorum ayvaları, dörtlü dilimler yapıp. Üçe dörde bölünüyor sonra dilimler. O ara kararıyor filan diye umursamayın, farketmiyor. Kaynatacağımız tencereye koyup üstüne şekeri döküyorum. Şeker ayvaları örter kadar oluyor, aralıklarından da ayvalar görünüyor ama, ölçü budur. Yirmidört saat şekerde yatan ayvanın koyverdiği suyu iyice yükseliyor, belki bir parmak su ilavesi ya istiyor ya istemiyor.
Üç beş karanfil tanesiyle kaynatın. Ben, Annem Selma namaza dururken kaynamayı başlatıyorum. O çıkınca limonunu da kestirip işi bitiriyor.
Bu reçel bizim evde ben koydum annem kaldırdı reçeli olarak anılıyor.

Ben yokken de ağzınızın tadı olsun dedim!
Yapmazsanız darılırım bak.



İçinden ayva geçen yazılarım bu adreste. Ayvalar, hep aynı ağacın ayvaları...



(Annoya'm yarın hastaneye yatıyor. Tetkikleri yapılacak önce, Çarşamba günü de kırt kırt kesilecekmiş. Ben miyauuu miawww duasına durdum. Haydi hep beraber maaawuuu miyauuuuuu, mawwww; maaaamiiin.)

Cuma, Kasım 07, 2008

YATILI 4. Epizot

Ne ayıp şeyler bunlar, çık çık çık, anlatmaya utanmıyor musun Oya?


Telaş zamanı. Bir yandan gittim gidiyorum, yattım yatıyorum pırpırı yüreğimde. Hemen ardında kesildim kesiliyorum eyvahları...

Evde, kesilmeden sonrasının hazırlıkları. Oturmama durmama müsait yerlerde, ha bunu böyle yaparız da, ha bunu şöyle ederiz. Yatmaya kalkmaya elverişli köşelerimde yatak döşek değişiklikleri, yastık takviyeleri...

Sanki film setindeyiz. Baş oyuncu geçici olarak sakat; inşallah geçici, amin..., buradan TV seyreder..., şu noktada oturur denize bakar. Kaykılarak gazete okur ve içinden gelirse laptop açar yerleri şuralar.


Bir başka ve en önemli nokta ise, düşün düşün boktur işin hallerimiz. Bir tuvalet meselesidir ki, baş problem olarak yaşanıyordu son günlerde Annem Selma ile aramızda. O da bugün çözüldü şükürler olsun. Olay yükselmekten çıkıyordu! Anacığım beni en yükseklere layık görüyordu... Tamam, yükseğe oturacağım artık, taht gibi. Yükseltici ile yetinmedik, klozetin de yükseğini bulduk, değiştirdik.

Güç olan bulmaktı. “Var ama Karaköy’den aldırın,” diyen Vitra ana bayii anamızdan emdiğimizi burnumuzdan getirdi. İstanbul kazanında, Cavit Bey kepçe şeklinde dolaştı gün boyu. Eczacıbaşı, Artema Vitra alışverişlerinin keyifli tarafı ev servisleri. Güleç gençler montaja gelince çekilenler unutuluyor. Bayilerden yaka silkiyor millet, nedenmiş anlaşıldı. Ana bayi buysa ailenin diğer fertleri nedir bilmem artık.

Tuvalet dedim de, anladınız mı bilmem. Gençlerin ağzında lavabo oldu şimdilerdeki adı. Tuvalet deyince bakınıyorlar bön bön. Haydi klozet deseler anlayacağım. Lavabolara, klozete yapacaklarını nasıl yapıyorlar bilemiyorum.

Bir ara da dabılyusi idi. Camilerde bile öyle yazar, WC, water closet yani. Oysa votırı kıl gibi akan taharet musluğundan küçük bir ibriğe doldurup kullanırsın. İşini bitirip ardından çekeceğin bir sifon falansa hakgetire. Temizlik imandan gelir ‘kokusu’na katlanabilirseniz kullanın bu WC’leri!

Ben söz konusu yerleri adlandırırken, halâ hela ve tuvalet arasında gider gelirim. İçimden bazı bazı hela desem de, dışımdan kibarca tuvalettir oraları. Benimki de ikiyüzlülük bir nevi. Olsun, kendimi lavaboya tünemiş ş’aparken hissetmiyorum hiç değilse.

Yatakta kahvaltı masamı da ısmarladım. Daha çok odamda, yatağımda kalayım istiyorum nekahatimde.


Kitaplar var okunacak, yemyeşil ağaçlar var pencereden bakılacak.

Cancan’ım var.

Banyo küvetini şimdilik aslanlar gibi koruyor ama galiba o da sökülüp gidecek...

Cumartesi, Kasım 01, 2008

Haberse haber, haberiniz olsun...

Şu bizim eski kedi halısı...

Annoya'm artık yünlerden kedi halısı örmüş bir zamanlar. Bir süre kullandıktı Annem Kimsecik'le. Dün evde kocamaaaan bir verme telaşı vardı. Bu sana bu ona bu buna, dağıttı da dağıttı Annoya'm. Mis gibi, yepyeni ama kullanılmayan bir sürü herşey evden gitti, yerli yerini buldu. Dolaplarımızda, çekmecelerimizde benim girebileceğim daha büyük yerler açıldı! İşte o sırada kedi halısı da ele geçirildi, yayıldı yeniden.

Çok memnun kaldım. Biraz eski yüzlü olmuş, kulakları kopmuş, bıyıkları düşmüş filan ama, hatıralarla dolu ne de olsa.

Ne show, ne yemek, dangalaklıktan başka bir şey değil...


(Cumba üstü, pencere önü minyatür narlarım... Dangalaklı yazının bir süsü olsun bari!)

Ne yapanlardan hayır var, ne yapılanlardan. Bir kere suratsız insanların elaleme açık yemek yapması doğru değil. Söylene söylene pişirdiklerini ailece yesinler ancak. İkincisi haydi suratsız olursun da, yemek içmek hususunda iki doğru kelâmı bir araya getirmeyi başarırsın. O da yok. Ak demeye kalksalar boka sarıyorlar. Sofraya oturup kalkmaları, servis yapmaları, yemek yemeleri; hepsi başlıbaşına birer sorun. Yemekler rezalet. Süslemeler, tabaklarda ve sofralarda, söz meclisten dışarı çingene çalar kürt oynar. Yarışmacıları yaptıkları eleştirilerle değerlendirirseniz, ne oldukları ortada. Komik hiç değiller!

Yemek programları yemek kültürüne bir ucundan katkıda bulunmalı mutlaka. Hangi ucundan olursa. Razıyım yer sofrasına koyulan siniden çalakaşık bulgur yemeye, yeter ki yemek o yerde, o insanlarca, öyle yenir olsun.

Yazıklar olsun o TV kanalında harcanan mesaiye, paraya.

Yaaar bana bir bahçe, biraz mama, biraz eğlence...
(Az daha büyüdüm, yüzümdeki izler filan tamamen geçti. Süper sağlıklıyım ve dost köpeğiniz olmak için can atıyorum.)
Bulduklarında küçücüktüm. Uyuzdum. Allah’ın işi işte, bulanlar iyi insanlardı. Bir veteriner amcayla işbirliği yapıp iyileştirdiler beni. Aşılarımı filan da tamamladılar. Şimdi sıra bana iyi bir kapı bulmaya geldi. O kapıdan girince karşıma küçücük de olsa bir bahçe çıksın. Güle havlaya oynayalım bahçenin içinde bana yemek verecek, sevecek olan insanlarla. Söz veriyorum, öyle bir sahipleneceğim ki o evi, marka marka alarmlar halteder yanımda.

Kırmayım tabii. Haaa adım Rocky Etem. Bu sokakta köpeklere böyle acayip adlar takıyorlar ama olsun, çok iyi davranıyorlar doğrusu. Dixie Bekir var bir de, arkadaşım. Onu Nurci ve Aycan’ın oturdukları apartmanın bahçesine aldılar. Kulübesi filan da ısmarlandı. Nurci ve Aycan'ın Lucy'si ve mahallenin her sahipli köpeği onunla arkadaş.

Haydi bakalım, şimdi hepiniz, sizin olmam için aranızda kavga edin. Sonra da @gmail.com adresinde knurcihan ablama yazın.