Ançuezli hallerim var
Eskiden çok sık yaptığım makarna çeşitlerimden biri olan spaghetti all'acchiuge için almışımdır muhtemelen. Geriye dönüp kendimi yoklamamak, kimlerle nerelerde yapıp yediğimizin slayt gösterisine maruz kalmamak için erteliyormuşum gibime geliyor kavanozcuk içeriğini kullanıma sokmayı. Derken kenar kenar sokulmaya başladım yanına. Derken de aklıma biri eski, malum anılardaki spaghetti olmak üzere, bir de günümüz için tasarladığım iki tarif düştü.
Uzunca anlatacağım bugün. Zaten tek etapta hazırlamadım bu yazıyı ve resimleri. Aynı gün yenmedi spaghetti ile balık + patates tabağı. "Agop'un kazı mı var orada?" diye soracaksınız diye korkumdan yaptığım bir açıklamadır bu. Spaghetti günü ile balık gününü sizler de ayrı tutun yani, tamam mı?
Benim keyfime göre bolca sarmısak dişi kıyılıp sızmada döndürülecek, acılar acısı süs biberleri de kırılıp pat içine. Sekiz on adet ançuez eklenecek derken. Kılçıkları alınmamışsa eğer ançuezlerin hemen ayrılır zaten etinden, siz de toplayıp alıverirsiniz tavadan. Ve de kıyılmış yeşillik ilave edilir, doğrusu maydanozdur ve hemen söndürülür ateşi. Ben bazı da roka veya tere kullanarak daha daha alâlaştırırım bu lezzeti. Hattâ hiç ateşe tutmadan, tabaklara yatak gibi doğrayarak incecikten.
Bir paket spagetti ancak dört kişiye yeter.
"Daha var mı?" sorularına maruz kalabilirsiniz de.
Aklıma düşen diğer ançuezli tarif de basitin basiti ama..., Allah sizi inandırsın, yok böyle birşey. Sanki kurulmuş oturmuşum bir özel balıkçıda, şef mutfaktan bana özel mi özel bir lezzet yaratmış getirmiş.
Rakımı koymuştum zaten yanıbaşıma, tezgaha. Yine Allah sizi inandıracaktır ki, taşıyamadım tabağımı içeri odaya. Çektim iki fotoğraf, çökmüşüm mutfak masasına iki dilim de çavdar kızartıp.
Olay şudur ki; tere yaprağında ançuezli yerli somon filetosu. Tavaya ayrıca tuz eklenmez, ançuezin tuzu yeter de artar bile. Kenara koyulan iki limon dilimi isteğe göre sıkılır veya sıkılmaz, aslında o kadar lezzetli olmuştur ki bence yenir. Minik sarmallar halinde duran ançuezler bıçak sırtıyla balığın üzerine sürülür.
Yanısıra dondurma toptopçusu ile servis yaptığım patates salatam var. Ayıklayıp dilimlediğim patateslerim tuzlu iyi suda haşlandı. İyi su çok önemli, bu ara görüyorum da milleti, ekrana karşı basıyorlar çeşme suyunu tencerelere, gel de lezzet ara sonra o yemeklerde.
Suyunu dengeli koyun, üstünü örtmesin bile patateslerin. Çektiği kadarını çeksin, kalan suyun içinde de ezin patatesleri. İyi bir sızma ve limon suyu ilave edilsin hemencecik, patateslerin dumanı üstündeyken.

Sıra böylece yeşilliklere gelir. Yeşillikler, taze soğan bol, taze sarmısak duyarlılığınıza göre, kereviz saplarının ortasından körpecik iki dal, dereotu ve maydanozdur.
Şimdi gelelim benim patates püre/salatamın püf noktasına. Bir kilo patatese üç adet lop yumurta kullanıyorum. Dikkat rafadan değil, katı da değil, lop. En son onları karıştırıyorum, ki değmeyin rengine, lezzetine filanına falanına oluyor...
Bir iki saat dinlendirin, kıvamı otursun.Aynı gün içinde tüketin çünkü içinde ayrı ayrı tadılması gereken aykırı tatlar var, fazla karışmasın.
Patates ezmeyi pek uzun anlattım.
Vardır bir bildiğim.
Meraklısına notlar:
Mevsim normallerine göre cılız olan hamsinin tuzlanıp sıvı yağa basılarak değerlendirilmesine ançuez deniyor. Sıcaklara doğru, zayıflıyor hamsi tabii, soğuk denizlere dayanmak için yağlanmak gibi bir bünyesel endişesi kalmayınca.
Ne yani ziyan mı olacak şimdi o güzelim yeşiller? Mantarlarla bakışıp duruyorlar da bir yandan. Bir haltlar mı karıştıracaklar yoksa? Hele durun bakalım.
Şimdi yapsam diyeceğim ama nerde benim mantarlarım nerdeeee onlar? İyisi mi, kıymayı çentilmiş soğanla kavurup, biberini çekip tuzlayıp filan katayım mantarları içine. Dirice pişireyim sevdiğim gibi. O caanım yemyeşil kabak kabuklarını da katarım. Süsün alâsı olur bu yemekte.
Şu duvar patlıyor. Bu bir iç duvardır. Patlamasını ancak sıkılmasına atfedebiliyoruz. Yok yani, oradan patlanacak bir durum yok yoksa. Kaçıncıdır kazıttığımız, kaçıncı boyadır çektirdiğimiz. "Bu sefer halimiz yok," dedi Annoya'm. Bir ustalar eksikmişler, ne demekse? Krizden mi acaba? "Of puf," demelerinden mi? Yalap şap bir yol bulmalıymışız velhasıl..., ve de işte bulmuş.
Burası neresi? Burası bir dolap rafı. Bu dolap kullanılmamış ama kullanılması her an olası kırtasiye ve tekstil ürünlerimizin stoklandığı dolabımızdan bir iç kare. Niye burada? Bison Tekstil denen şu küçücük tüp bizimkinin uzun zamandır arayıp da bulamadığı şey de ondan. 



Dövülmüş küçük bir diş sarmısak, keyfe kadar limon suyu da eklesek, iş oluruna vardı demektir.

Somon filetoları tavaya yerleştiler. Durum bu. Bu durumda bir yerli somon var. Bir pembe greyfurt, kabaca çekilmiş karabiber, deniz tuzu, ince şeritlere kesilmiş bir defne yaprağı, taze kekik dalcıkları, bir avuç havuç rendesi, sızmaların sızması ve daha az koymanızı tavsiye edeceğim zencefil parçacıkları.
Somon filetoları, tepeleri sıkıca folyoyla kapanıp on dakika orta har ateşte piştiler. Durum bu.
Yerken de durum böyle böyle. Renklerin ahengi hiç bozulmadan. Süsüne püsüne laf söyletmeden.
İneğe versek bıkar. Ben bıkmam. Lahana verin siz bana. Çiğ, az pişmiş, çorba olmuş; bayyılıyyorumm. Acısını da layıkıyla basacaksınız ama, burun kıvırmam işten değil yoksa. Acılarım arasına karışan en makbullerimden biri yeşil biber salçası. Bunu bu yaz herkesler yapmalı, buzdolaplarına koymalı. Ben hariç. Ben yapanın sebeplenicilerindenim.
Lahana yemeğimi, yukarıda, tencere yerleşiminde görüldüğü üzere Çiğdem'in yeşil biber salçasıyla yaptım. Zaten yaz geliyor, yenileri yola çıkar nasılsa diye, salça kullanımım bugünlerde tavan yapmak üzere handiyse.
Aynı zamanda aklıma giren yeşil pilav fikrimi de uyguladım. Domateslisi olur, patlıcanlısı oluyor daaa biberlisi neden olmasın pilavların? Şemsi'nin köyünden doğranıp kurutulmuş acı yeşil biberlerle, Çiğdem'in yeşil salçası bir uyum bir uyum ki vay vaaaaay vay.
Göstermeseydim mi diyorum ama, şu şekilde biberli bonfile yemeyi akıl eder miydiniz ben göstermezsem bilemem? Sarmısak sızmada dönecek, etler iri çekilmiş biber çeşitlerine bulanacak ve sonrası size kalmış. Domatesler renk ahengi yaptı güzelce, yukarıdaki yeşil pilavla aynı tabağa girince. Sosunda biraz kırmızı şarap var, o lezzeti de bu ete katmaya değer bence.
Bu vesileyle dolaplarımda biber taraması yapmış bulunuyorum.
Çık hemen, çık pazara. Elma al elma. Yerin elmasını al, dalın elmasını al. Koş çabuk, koş gel eve. Elma pişir, elma ye. Elma ye elmaaa...
Hemen tiyosunu verip kurtuluyorum. Yeşil elma sosunda yer elması pişirdim. Yer elması bin şifaymış, çok derde devaymış falan yüzünden değil asla, tamamiyle duygusal sevdiğim bir kök. Önce sanata yatkınlığıyla çeker beni. Doğanın, zencefille birlikte Picasso darbesi yemiş doyumsuz lezzetlerindendir.
Sanata fazla yatkın yer elmalarını tezgahta seyredip, nispeten düzgünleriyle eve dönüyorum. Yazıp bestelediğim eserimi terennüm ede ede..., mutfak tezgahımı üç beş hamleyle darmaduman etmece. Elmalı oyun yoktur galiba. Sadece saklambaç oynarken bağrışırdık, "Elma dersem çık, armut dersem çıkmaaa." Şimdi oyun zamanım. Kendime elmalı şarkılar yazıp girdiğim mutfağımda kurtlarımı döküyorum.



