Kargoooo...
Kapıyı çalan kim? Ooooof, kapıyı yine kargo çalmış. “Kargoooo,” diyor taa dış kapıdan. “Yine mi?” diyorum.Ben bulunmaz hint kumaşıyım ya... Harvey Nichols bile bana dergisini ve dergisine ilave hediye kataloğunu göndermiş mesela. Şu sıralarda en gözde mağazam o malum, gün sektirmeden uğruyorum, giyim kuşam delicatesse, ne alırsam oradan alıyorum; sanki.
O ve eli yüzü düzgün veya yamuk her yerden renkli alışveriş çağrıları sökün etti de etti yılbaşı ve bayram niyetine, kargoooo nidaları eşliğinde. Ressamdı heykeltraştı fotoğraf sanatçılarıydı, onlar ve galerileri zaten hiç unutmazlar beni, sağolsunlar. Müzayedeler ayrı koldan saldırıda. Ben çok kolleksiyonerim ya, her açılışta elde şarap kadehi, alıyorum, alıyorummmm... "Saaattıııım," hep üstüme kalıyor, sanki.
Velhasıl, kağıt çöpüm çok zengin. Çoğunlukla kaliteli, lüks, ağır kağıtlardan oluşuyor. Gazete basmıyorum yani çuvallara sadece. Kağıt toplayıcıları arasında kanlı kavgalara neden olabilecek denli değer yatıyor kağıt çöpümde.
Neyse neyse, asıl anlatmak istediğim bu değildi. Baştan alıyorum.
-Kim o?
-Kargo.
-Offf yine mi çöp?
Geldi çocuk yukarı. Elinde bir paket, kurdeleli murdeleli. Aaaa, çöp değil bu yaaa. Ciddi hediye. Şimdi size paketimin içinden çıkanları göstermek istiyorum. Ama önce, Şirinceli Candan'ı tanıyın ve de Karıncalı Çiftlik Ailesi'nden Bozo'yu, yani gönderenleri.

İmzamı zor attım, heyecandan. Kargo adam gitti, paketimi parçalar gibi açtım. Görüyor musunuz içinden çıkan keyifleri?
Peki okunuyor mu neyin ne olduğu?
Telefon, telefon nerdeeeee?Alooo, Candaaaan... Sen çok özel bir insansın.
Paketinin üzerinde 400 gram yazıyor, üç kilo süt bir kilo şeker kaldırır diyordu. Adabıyla olsun deyince aynen uyguladım ancak üç kilo sütün ikisi yağsızdı. Bir kilo şekerin karararak erimesini, iyice sulanmasını ve de karamelleşmesini seyrettim. Ilıttığım sütü yavaş yavaş karamele ekledim ve biraz topaklanan karamel açılana kadar ara sıra karıştırarak seyre devam ettim. E süt bu ne zaman kızar kabarır ne zaman taşar saçılır belli olmaz, gözünü üzerinden ayırmaya gelmez.


Börekleri tatlıları falan hiç konuşmayalım, olağan gibi gelebilir size ama Kuzenim Ahmet’in mantarlı midye salması herkese kafayı da yedirdi.





Hoşgeldiniiiiiz. Burası Annoya'mın yatağının başucu. Renkahenk yatar kalkar Annoya, çiçekler yapraklar içinde. Yatak Annoya'mındır ama keyif benim. Bütün gece kadının yatağının başından ucuna dolaştığım yetmezmiş gibi, gündüz de pufi yastıkların olduğu yere yayılırım. Annem Kimsecik gece Annoya'mızın karnında yatar. Ben sadece yaslanırım sarılırım Annoya'ma, sıcaklığını hissederim. Üstüne çıkmam, ağırım çünkü.



Benden hiç bahis yok ne zamandır. Hanım hanımcık oturuyorum, yaramazlık yapmıyorum diye yazmıyor Annoya. Birazdan evin altını üstüne getiririm, görür gününü.

Sinir içindeyim. Bunca zamandır kedisiyim bu evin, Kedili Mutfaklar'ın gözlem ahçısı ve baş yiyicilerindenim, halâ üstüme göre bir önlük dikilmedi. Annoya'mın önlüklerini bir görseniz, sürüsüne bereket.








İsa ağaçta. İn oooolum aşşaaaa. Yok inmez, aşağıda köpek var. Emre Kongar'ın iti İsa'ya havlar da havlar. Yer bizim büronun sokağı. Bütün mahalle kedileri aşşada, İsa neden havada?





