Arttıysa at güvece...
Tabur deyince Binbaşı Mehmet geldi aklıma. Havacıydı, havalıydı. Üniformasının rengine cuk oturan çivit gözleri, yirmişerden kız kaşarı barındıran sınıflara askerlik dersi vermek gibi de bir talihsizliği vardı adamcağızın.
Bakardı ki başa çıkılamıyor bizle, "Tabur olun,*" derdi, "araziye çıkıyoruz." Asker dilinde tabur olmak ikili ikili elele tutuşulup arka arka dizilmeye deniyordu galiba, ki gülmekten kırıla düşe aynen öyle yapıyorduk. Okulumuzun dağ tepe koru mebzûl arazisinde deli etmeyi sürdürürdük Mehmet Binbaşıyı.
(O zaman bu zamanı hatırlatmak için 2005 yılından bir anı. Okulumuzu arkada bırakalı kırk yıl bitmiş, kırkbire giriyorduk maaşallah...)Askerlik çalışmaya hiç vaktimiz yoktu! Sınav sorularını önceden verirdi binbaşımız. Hattâ bu da yetmezdi, verdiği soruların yanıtlarını bacaklarımıza yazardık. Utancından burnu sarkar, hevesinden gözleri çakardı, da gıkını çıkaramazdı. Yirmi fıstık, kırk kadar bacağı neredeyse donuna kadar sıyırmış bilinen soruların kopyasını çekmekte... Haydi günahlarına girmeyelim, üç beş ineği kaldıralım kenara, askerlik dahi çalışmaya fırsat bulan sınıfdaşlardan.
Güveçte pilavın bende ilk anısı, Mehmet Binbaşı'yla yapılan bir askerlik gezisi ertesinde saklı.
(Geçtiğimiz günlerde, günün artığı pilavdı ve dibine tereyağda çevrilmiş dört adet iri karides koyulan güveçte bir süre fırınlanmıştı.)
Bizi atış talimine götürdü adam bir gün. Müfredatta yazılı mı, Ergenekon ilişkisi var mı bilmiyoruz tabii. Maksat şamata düştük yollara. O zamanlar, oldum olası varolmuş gibi hissettiğim Gelik http://www.gelik.com.tr/ bile yok. Dolayısıyla meşhur güveçte mantarlı Gelik pilavının tadı damaklarımıza nakşedilmiş değil.
Attığımız silahlar tepiyor elimizi kolumuzu acıtıyoruz. Mehmet Binbaşı kabarıyor, "Bakın aman kızlar, erkek adam ne de güzel silah sıkıyor," diye basıyor kurşunları havaya. Neyse bir iki tatsız vaka üstüste gelince okulumuza erken ama yemeğe geç ve aç döndük. Kantinden midelerimizi bastırmaya yanaşmayan bazılarımız için ahçımız mantarlı tavuk ve pilav artıklarını karıştırıp attıydı fırına; enfes bir güveç olduydu, doyurduydu bizi. Bizler gibi yemeğe geç kalmış toprağı aydınlık olsun Fransızca hocamız Mme. Dikranyan da bayılmıştı bu lezzete. "Artik martik neyse," demişti, "il faut mettre les point sur les ı**..."
Aklımda yazılı kalmış işte, tıpkı o günkü gibi, enfes bir lezzet.
http://kedilimutfaklar.blogspot.com/2007/01/gravyerli-pilav.html adresimde yine güzeeel bir artık pilav tarifim var.
* sıra olmak / sıraya girmek sonradan alıştırılmıştır dilimize. Kuyruk olmaksa her zaman yapılan eylemlerdenmiş; savaş sonrası şeker kuyruğu, patiska kuyruğu, ekmek kuyruğu... Bir de Ecevit~Baykal ikilisinin herşeye kuyruk devrini yaşamıştık, yıl '78-'79. O devirden yanımıza kâr KKTC kalmıştı. Şimdi kuyruk yok amma KKTC elden gidiyor!
** yabancı dillerde küçük "ı" yoktur, hepsi noktalı "i" olarak yazılır. "Küçük ı'nın tepesine noktayı koymak lâzım" deyimini, püf noktası diye Türkçeleştiriyorum ben. Başka türlü tanımlayanlar varsa şimdi söylesin yoksa sonsuza kadar sussun!
Aklım morlarda, yeşillerde. Sermayem tavuk. Penceremden gemiler geçiyor, morlu yeşilli. Yapacağım edeceğim bir tavuk! Hani elektrikli ocağımın bir derecesinde unutulan, soğanı bütün, sarmısak dişleri bol, kekiği taze; yine taze biberiyesi, top biberleri, deniz tuzu falan yanına katılıp hiç susuz pişecek olan tavuklarımdan.
(E, evin mutfağı burası, çöp üretiyoruz burada, yemeklerimizin yanısıra.)
Tavuğun koyverdiği suyun içine de kattım şu ısladığım bulgurdan. Öfff be oldu, ööööf ve mazbuuut.

Misafir kedi Bıcırık, Annoya'mın bürosunda. Makus talihinde tek başına doğmak ve bir haftalıkken annesiz kalmak var imişse de, insan insanlar tarafından şefkatle sarmalanıp hayatı tırmıklamak da şans hanesinde yazılıymış. Boş vakitlerinde büro elemanı olması işten bile değilken, o şimdi muhteşem bir villanın kılkuyruğu. Bütün canlıların kader yazıları, kaderlerinin oyunları varmış.
Şu Tempur ayısının gelmesi pek iyi oldu. Evde tek başıma triplerimden kurtuldum biraz. Yumuşacık, iyi huylu bir ayı bu Tempur. Annoya'mız yatağını da alacak galiba. Uzay gemisinde gibi uyuyacakmışız sonra. Ağrıyan kemiklerimize iyi gelecekmiş. Püfff... Moruk yatağı desene şuna Annoya. Almayalım, almayalııım. Tempur Ayı bize yeter. Üçümüz birbirimize sarılıp uyuyalım.

Az daha kafama geçiriyordu, geçirtmedim. Annoya'm çok sever bu Charlie Brown ve Şürekâsını. Duş bonelerini de almış mutfakta kullanıyor. Renkli renkli duruyormuş buzdolabında.
Yaz günü yemeklerimizden karpuz. "Buz gibi karpuzla labne peynir ne kadar güzel gidiyor, biliyor musunuz?" diye soruyor Annoya'm. Bana sadece labnesinden yalamak düşüyor ama, karpuz yemiyorum.
Barbunya fasulyemiz çok güzeldi. Bebek maydanozlarımızı kendimiz yetiştiriyoruz tabii. Şimdiki maydanozları ormanda yetiştiriyorlar galiba, sapları odun, yeşillikleri çınar yaprağı gibi.
Bir evde ne varsa yeriz tabağı daha. Boncuk fasulye, kırmızı çarli, patlıcan ve Granny elma şu anda bende olanlar. Bir eksik bir fazlası sizde olabilir, bende olmuş da unutulmuş olabilir. Güzel bir baş soğan, kabak, havuç, brokoli, yeşil ~ kırmızı domates bunlara arkadaş olarak katılabilir.
Dilimlediğim sebzelere limon, biber, sarmısak, her bir sevdiğim baharat ve de ot ve de tat neyse ne harmanlayıp ızgarasını yapmak üzereyim. Nerede istersek orada yaparız. Izgara gibi olmaz da mızgara gibi olur, zarar yok, hepsi pek lezzetli olur. 

Ailece meraklıyız. Adına pilav denecekse eğer, tel tel saçılmalı... Kaşıktan tabağa lööök diye değil pıtır pıtır düşmeli... Dişe gelmeli ama ağızda dağılmalı, yani çeneyi fazla yormamalı.
Ve ben ve beeeen ve bana gelmeli yavaş yavaş. Akan sular işte burada duracak. Kedili Mutfaklar, mutfağında özel bir arz talep pilavı bulundurmayacak. Büyükanne Esterya'nın da, Anne Selma'nın da, Abla Hülya'nın da elleri karışacak yapım işinin içine. Ancaaak, tadı tuzu mutfağın Annoya'sından sorulacak.
Sonra da yemesi var ki, ... dönenin kaşığı kırılsın.



Mekan Yeğenim Aylin'imin bahçesiymiş. Yeğenim Aylin, Teyzesi Oya'nın gönlü kadar renkli bir ortam yaratmışmış. Yaptığı güzel yemeklere Annem Selma'nın patlıcanlı pilavı da eklenince midelerimiz lezzete doymuş.
Gelinim Nurci, Annem Selma..., nice keyifli kutlamalara.





