İki gelinciğim benimDağ bayır yine kırmızıdan tarlalarla doldu. Sonra bir tanecik de benim oldu. Günlerdir tüylü narin tomurcuğuna gözüm gibi baktığım gelinciğim bu sabah al gelin çıktı karşıma.
Geçenlerde Annem Selma, "İşlediğin gelincikli abajur şapkasını yıkattım temizlettim, alıp kullansana," demişti. Alıp gelmiştim ben de eve. Yine bir sürü yıllanmış anıyı alıp sırtıma, ağır bir yük taşırmışım gibi.
Paraya dair...
"Paran rezil olacak ama sen asla." Bu Annem Selma'nın sözüdür. Daha doğrusu şöyle der, "Paramı rezil ederim ama kendimi etmem." Bu söylemle Annem Selma, her durumda ve yerde gerektiği gibi ve kadar harcamanın doğru olduğunu anlatır.
"Para, yakınlarında kimin neyin ihtiyacı varsa oraya gitmeli." Bu benim sözümdür..., bunlar da; "Para parayı çekmez, harcadıkça bollaşır... Parayı istifleme, tedavülden kalkabilir." Böyle böyle dediğimde şöyle demek istiyorumdur; "Etrafını iyi kolla: a) Aç/ihtiyaç sahibi kedi köpek kalmasın yollarda. b) Okumak isteyen herkes okusun diye her yere uzat elini. Çocuk, genç veya yaşlı, istemeyene de uzat, ola ki heveslenir...
"Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl." Bu Babam Nuri'nin lâfı idi. Kötü alırsan vira alırsın aynı şeyden, iyisini alırsan bir tane yeter yıllarca kullanırsın manâsında.
Parasızlığın dibine vurmuş ve de parayı görmüş biri olarak bu muhabbet beni kesti. Verdiğim bir iki nasihat de, ne gördüysem oydu.
Maksadımı aşmadım inşallah.
Çantanı göster kim olduğunu söyleyeyim
Herkes uzun zamandır poşetlerden torba/çanta filan örüyor. Geçenlerde Robert Kolej kermesinde ilk kez kurumsallaşmış naylon poşet örücüleriyle karşılaştım. Sonuçlar iyiydi. Güzel işler çıkartmışlardı, kerli felli hanımlar da satınalmaktan geri kalmadılar.
Fi tarihlerinde rafya (hasır) furyası vardı hani, neler neler yapardık, çantalar mi küpeler mi istersiniz. Neyse işte, artık cebren de olsa evime girmeyi başaran naylon poşetleri sürfile makası ile şerit şerit doğrayıp tığlayacağım. Vallahi pazar filesinden gece çantasına kadar oldurmuştu kermestekiler.
Yine de her şeyin bir yeri olmalı ve marka çanta kullanılacak yerler de var mutlaka. Ancaaak, marka çakması yerine poşet paçavrası evladır, tabii anlayana.
Sürfile makasının naylon doğramada etkili bir görevi yok. Kumaş değil ki tarazlansın. Bu durum sizlere sürfile makasımı göstermek için yaratıldı. İleri tarihlerde, elimdeki renk renk desenli basmaları, adi patiskaları filan doğrayıp süveterdi blûzdu gibi giyeceklerin, şalların atkıların imalatına gireceğimin yolunu açma bâbında yani.
Bu arada çöp torbalarımın Koroplast doğada çözünür tip olduğunu..., upuzun fermuar şeridi halinde satılan T-box'ın, fermuarı zızzzzt diye kapatınca çok şık bir her durum torbasına dönüştüğünü..., ve de Annem Selma'nın nostaljik pazar filesini de görsellerimiz arasına ekliyorum.
Yaratıcılığımı severim
Bir ömür boyudur eften püften şeyler yapar yaratırım ya, pek memnunumdur kendimden.
Şimdiki muhabbet kafamın büyük, ayaklarımın pompon olmasından doğmuştur. Mevzu şöyle ki, senelerdir havuza girmek için kafama bone geçirmem gerekiyor. Kolaysa başınıza gelsin, böyle başa öyle kolay kolay bone bulunmuyor. Bezden ve XL kafa boyunda olanlardan aranıyor, ayaklara kara sular iniyor, spor mağazaları 'yok' satıyorlar.
Annoya'nın aklı nihayet başına geliyor, evdeki rengârenk Ören Bayan nakış ipliklerinden çok şık bir bone yaratmayı başarıyor. Öyle ki gittiğim havuz dalgalanıp da durulmuyor, sular yerinden oynuyor. Havuz halkı nerden bulmuşsam oradan bulmak adına kuyruğa girip beni sorguluyor.
"Namaz takkesinden yola çıkın," diyorum, "dantelli değil de sık iğnesini yapıverin..." Hem gülüyoruz hem de iki ara bir derede koca kafalıların bu müthiş derdini halletmiş oluyoruz, değil mi ama?
Börek ayaklılar için
"Bir emsal çareyi küçük ama şişman ayaklarıma da bulabilmek için neler vermezdim," derkeeeeen...
Bizim memleket bu dertten muzdaripleri yalınayak bırakacak neredeyse. Polaris ve Ceyo modellerine fit olmaya da hangi gönül katlanır?
İtalya'da pabuç almanın keyfi bambaşkadır meselâ. Collo alto dersin yani üstü bombe, hafiften börek ayak manâsında, her tarzda her modelde ayakkabı bulunur ayağına.
Böyle kötü kötü ayakkabı komplekslerinde olduğum bir gün, bir AVM asansöründe bir hanımefendi ve ben duruyoruz. Bir bakıyorum ki ne görüyorum? Hanımefendi gırla elegans ama ayaklar kırk veya üstü ve taraklı, kemikler çıkıklı, eni konu da şişman... Benim ayaklarım onunkilerin yanında zerafet abideleri sanki. Ayakkabıları fena değil ama, hattâ zarifçe, hattâ babet... Ahaaaa Oya amman Oya, tepme bu fırsatı, derdini demeyen derman beklemesin...
Neyse öğrendim dakikada. Portekiz malı Aerosoles, Desa'larda satılır. Koştum gittim, Desa'yı buldum, bir çift aldım bir de ısmarladım. Çok beğenmedim belki modelleri ama kuş kanadı gibi sanki ayaklarımda, uçuşuyorlar adeta.
Bu sıkıntımı da bir nebze olsun giderdim işte. Şimdi ister misiniz herkes irili ufaklı bir yerlerini ve de bulduğu çözümleri anlatmaya başlasın!
Bu kadarı yeter...
Çok muhabbet tez ayrılık getirir, derler.