Portakal kızartma, arançiini de diyebilirsiniz!
Arancini bir muhteşem Sicilya mutfağı lezzeti. C harfini ç, ilk i'yi ii diye uzatarak arançiini diye okuyun, İtalyancası bu. Portakalcık ebadında kızarmış pirinç topları içine saklanmış sürprizleri var. Adına portakal deniyor ya, kendi de benziyor zaten.
Çok doyurucu ve aynı zamanda yemeye doyamayacağınız kadar güzel.
İki çeşit peynir gerekiyor. Parmesan olmazsa olmaz, az da olmaz bol olmalı. İkinci peynir tercihen iplik iplik uzayan yumuşak bir cinsten seçilecek. Sicilyalı mozzarella kullanır. Bulgar kaşkaval benim işimi gördü. Dil peyniri alâ olur.
Bir nescafe mug'ı dolusu pirinç 250 gram geliyor. Sekiz arancino/portakala yeter. Seçtiğiniz pirinç Baldo veya Arborio, hep anlattığım gibi risotto yapmak üzere kullanılan pirinçlerden olmalı. Güzelce şişecek, nişastası bol olacak. Baldo kullanırsak tel süzgeçte sadece hafifçe yıkayıp süzüyoruz; Arborio temizdir, yıkanmaz.
Tavuk suyum bir gün önce haşladığım tavuğun suyu. Bir bütün baş soğan, sarmısak dişleri, karanfil, taze yaprak defne, taze biberiye, tane biberler ve deniz tuzuyla; hiç su koymadan, elektrikli ocağın bir derecesinde birbuçuk saat pişiyor. Sonuna doğru içine bir domates de doğruyoruz, az renk versin diye. Elimizde 200 gramlık bir kavanoz dolusu tavuk suyu kalıyor. Tavuk suyunun lezzeti yapacağımız portakallar için önemli, sade suya olmasın tatlandırın benim gibi.
Tencereye incecikten sızma gezdirip pirinçleri döndürmeye başlıyoruz içinde. Buzdolabında donunca kavanozun tepesinde toplanan kalınca yağ tabakasını atıp, jölelenmiş tavuk suyunu da pirincimize katmaya başlıyoruz. Kaşık kaşık, azar azar, sürekli çevirerek, pirinçler suyu her emdiğinde daha ıslatarak... Arada deniz tuzu, çekme biber ekleyerek..., oldu mu diye tadarak.
Zaman alır, uğraşacaksınız; hoop pişip ağzımıza düşen yemeklerden değildir.
Kıvam meselesi önemli. Sulu değil ama lök bir görüntü olsun, pirinç tanelerinin dışı yumuşacık içleri dişe gelir kalsın. Suyundan katma hallerinizi tekrarlarken bir pirinç ısırarak tatmalı, kontrol etmelisiniz yani muhakkak. Tamamsa altını kapatıp, 200 gram parmesan rendesiyle birkaç çimdik safran katıp karıştırıyoruz.
Bırakın soğusun.
Bir hayli kaşkaval rendesi, 200 gram meselâ..., haşlanmış tavuktan küçük küçük parçacıklar..., bir avuç incecik doğranmış maydanoz; harmanlayın hepsini. Dil peyniriyse kullanılan, mini mini küpler halinde...
İki tane çırpılmış bütün yumurta bir tabakta, galeta unu da diğer tabakta... Soğuyan risotto'dan avucumuza iyice doldurup ortasını boşaltır gibi içeri itiyoruz. Tavuklu kaşkaval rendesini alabileceği kadar o boş ortaya bastırıp pirinçlerle kapatıyoruz. Bir hayli yuvarlamak, malzemeleri iyice birbirine yapıştırmak gerekiyor.
Yumurta galeta unu, yumurta galeta unu, portakal toplarını ikişer kere ona buna buladıktan sonra olanlar oluyor.

Bu güzel yemeği "İFTAR BEREKETİ ETKİNLİĞİ 3"
http://birdemliksohbet.blogspot.com/ için yaptım.

Sıcacık servis edin, peynirler uzarken afiyetle yiyin.
Rızkımız yeterli, yüreklerimiz temiz, elimiz gönlümüz bol olsun.
Notlar...
Kızgın ve derin yağda kızarması gerekir. "Fırında yaparım olur, teflonda pişer, iki kaşık yağda hallederim," filan diye kendinizi aldatmayın lütfen.
Değişik risotto muhabbetlerim şuralarda:
http://kedilimutfaklar.blogspot.com/search?q=risotto
Fotoğrafın içindeki fotoğraf 45 yıl öncesinin bir Ağustos günü düğününden. Babam Nuri sadece fotoğrafta kaldı kayınpeder olarak. Annem Selma kayınvalde, Ablam Hülya gelin, Eniştem İnal damat, ben de baldız oluyorum aynı gün.
Yarım asır olacak eli kulağında, onlar ermiş muradına... Bizler de kutluyoruz her yıl ama öyle ama böyle.
Şimdiki zamanlarda, kutlama işlerini yeğenlerim devraldı. Bu güzel parti Yeğen Aycan ve Gelin Nurci tarafından hazırlanmıştı. Yeğen Aycan ağız tadı bakımından aile geleneklerini hiç bozmadı. Gelenekler dışına da taşarak özel tatların peşinden koşar oldu. Hık dedi de burnumdan mı düştü ne?
Fotoğrafçılar ben ve Nurci'ydik. Hazırladıkları barkovizyon gösteri, devrin müzikleri, masalarda eski fotoğraflar, çiçekler ve mutlu~güler yüzleriyle Nurci ve Aycan harikaydılar... Davetliler '53-'54 yıllarından itibaren birbirlerinden hiç ayrılmayan Ablam Hülya'nın sınıf arkadaşları ve kocalarıydı.
Ancak ben henüz işin başlangıcında, ameliyatlı kalçam üzerine uçarak yere uzandığım için fotoğraf işini biraz gevşek tuttum. Tüüütüüüütüüüü Allah nazardan saklamak istedi de meleklerim korudu yani... Yabana atılmayacak koca popom da kurtarıcı olmuş olabilir.
Gecenin erkeklerini bir fotoğraf karesine sıkıştırdım. Onlar halâ kartal, siz bir zamanlar neydiler nereden bileceksiniz ki? Sol ve sağ başta Aycan ve Kaan var, meclis dışı, onlar için daha işin başı!
Güzel ablam ve annemcimle poz verdim. Biz mutlu olmayalım da kimler olsun. Hayat gittikçe bitiyor, eğlencenin dibine vurmanın, keyiflerin gözünü çıkarmanın tam zamanı.
İkramın sırası bana gelsin diye kolluyorum. Yetmedi mi yediklerim? Fırın antrikot süperdi hele. Bonfile out, kocaman bütün antrikotların fırında pişmesi in. Dolmalar molmalar artık saymıyorum, işte bütün herşeyin üzerine bir çalım bekliyorum ki daha versinler...
Pasta kesiminden önce Eniştem İnal günün anlam ve ehemmiyeti konuşmasını yaptı. Çok şekerdi doğrusu, işe aşklarının ikinci etabı olan düğün sonrasından girdi. Sevişmekten başka iş yapmaya vakit bulamamışlarmış konuşmanın özünden anladığım kadarıyla. Öyle hasretmişler yani birbirlerine. Sözün özü, "Aşk fevkalâde güzel bir şeydir," demeye getirdi benim enişte. Ağzı kulaklarındaydı.
Pırasalar incecik, kalem gibi. Risotto yaptım. Ortalığa yayılan kokuyu duyunca, burunlarınızı tavşanlar gibi oynatmaktan yorgun düşeceksiniz.
Şeftaliler gelişigüzel çapçapçap yapılıyor. Kabukları soyulmuş ve yenmiş olacak. 


Domateslerin çekirdekleri olduğu kadar, acısıyla tatlısı karışık biberlerinki tamamen temizlenir. Bolca da sarmısak dişi ile bızzzzta girer bııııııızzzzttttlanırlar. Kendisi buğulanıp afiyetle yenmiş bir levreğin kılçığı ile kafası deniz tuzlu suda haşlanır bu arada. Bızzztttlanmış malzeme, kafa ve kılçık suyu da katılarak, sos olmak üzere ocağa çıkarılıp kaynamaya alınır. 
Nereye müteveccihen yola çıkmış, oraya nasıl ve neden varmıştık hiç aklımda değil. Anlatacağım elli yıllık mazi, zihnimin derinliklerinde bulabildiklerim şunlar...
Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi / Okuyanus Yayınları'ndan* çıkmış, yazarları toplama bir kitap. Hastaneyle ilgili bulunabilen herkes ufak tefek anılarını yazmış ve kitap Betül Yalçıner/Peykan Gökalp/Cem Mumcu editörlüğünde baskıya gitmiş. Benim kadar eskiye gitmese de, gördüklerim aşağı yukarı (eksiği ve fazlasıyla) anlatılmış.

İşte o bızzzzzt ki burada vızır vızır işledi. Üç tane Eti Form'un mısır ve pirinç patlağı tekerlerinden bızzzt..., bir iri parmak sucuk bızzzzt Beşşşşler..., bııızzzztttt bir küçük baş soğan ve iki iri diş sarmısak... Bilahare, iki jalapeno ve bir iri Çanakkale bızzzzzt...
Gözüm üstünde. Hiç ayırmadan ona bakıyorum. O da beni seyrediyor. Bayılıyor bana, oyunculuğuma. "Esas oğlanım," diyor da başka bir şey demiyor. Halbuki ben kalkalım da mutfağa gidelim istiyorum. Ne artistlik yapacaksak orada yaparız. Lavanta dalları arasında poz vermekten ne anlarım ben. Denk gelmiş işte, duruvermişim öyle. Pirzola pozu istiyorum ben be, p-i-r-z-o-l-a.
Al sana pirzola. Dalga geçiyor benle. Şu Ninem Selma'nın Zehra Hanım'ı yok mu, bu sefer de onun kurbanı oluyorum galiba. Bulgaristan'a gitti geldi, benimkine zehir zıkkım getirmiş. Çok güzelmiş bahçeleri, yedikleri içtikleri ne varsa yetiştirirlermiş. Jalapeno ve küçük tombul süs biberleri, biberlerin acının da acısı. Kesip çekirdeklerini alalım diyoruz mesela, Annoya'm boğulacak gibi oluyor, hava acılaşıp boğazına doluyor sanki.


Ve de yazımı başladığım gibi bitiriyorum. Annoya'm hindileri söğüş et gibi yemek üzere dilimledi. Dilimlerin ortalık yerlerinden, yani baharatı emmemiş kısımlarından bana da yedirdi. Pirzolanın yerini tutmasa da pek güzeldi, bayıla bayıla yedim.

Kara sütlaç yapışımın eğrisiyle doğrusu şöyleydi. Üç güzeeeel domatesin kabuk ve çekirdekleri ayrılıp süzgece girdi. Kaynamaya alınmış bir litre süt içindeki pirinçlerin üzerine, domates artıklarının suyu ezildi.
Diğer tencere içinde on kaşık şekeri karamelleşmeye bıraktım.
Karamel olan şekere ufak ufak domates parçacıklarını kattım. Tabii cooosss diye kocaman katı ağda topakları oluştu. Hayır korkmadım, bu noktada daha henüz bilinçliyim. İyice kısık ateşte bir süre sonra domatesli karamel eriyiğime kavuştum. Görüntüsü uzaktan bakarken bile çıldırtıcıydı, ki tadınca fena oluyor zaten insan. Buraya kadar fena değil.



