À l'Annoya kum midyeli makarna
Kum midyesi, hele de misler gibi ayıklanmış, paketlenmiş... Yıldızlı Balık demişler adına, Sea Star veya... Paket arkasında iki sos tarifi verilmiş, biri kırmızı biri beyaz, birbirinden güzel olmalı mutlaka ama benim gibi başına buyruklara göre değil.Hiç inanmıyorum tarif işine, hiç. Tarif takibini aynı kişi dahi yapsa, aynı tadı bulamıyor bir daha. Nerde kalmış Amerikan malzemesi kullanılmış tarifin Türk mutfağından çıkanı, Gaziantep mutfağının İstanbul mutfağına girmişi? Etin, otun, sütün, yağın tadı değiştikçe, yemekler zaten ne kadar aslına uygun uygulanırsa uygulansın, aynı olamıyor. Tarifin genelinde birşeyler yakalıyorsun ancak, özünde/gerçek tadı nedir kimse bilmiyor; bol yıldızlı restoranların bol yaldızlı şefleri dahi. Böyle bilirim, böyle yazar konuşurum.
Elimde, tanışmış ve hayran kalmış olduğum, bir İngiliz aristokratı olan Alan Davidson'un hediye ettiği kitabı var. Güvenememiştim kendime doğrusu benden rica ettiği Türkçeleştirme konusunda. Benim kafamda yemek yapanlara göre fazla ciddi bir iş, değil mi?
Bir tabak makarna yiyeceğiz diye lafı uzattıkça uzattık. Üstelik yanında rakı içiyoruz ki yuh olsun... Şey oldu, daha kum midyeli makarna yemeye karar vermeden bardaklarımızı rakıya bulamış, damağımızı anasona alıştırmıştık; bu yüzden yani, affola.
Alan Davidson, Oya Kayacan, Tuğrul Şavkay... İki rahmetli bir fani sohbet ediyor. Yıl 1986.Tuğrul Şavkay belki de benim haddimi bilmez açıklamalarıma (!) gülüyor. "Kaç gram Oya, kaç gram biber çekiyorsun!!!"
Hoppala yavrum hoppala, kaç ay kaldı bayrama?
*Kaybolan Tatlar'a meraklıysanız kurucumuz Bülent Tandoğan'a butando@yahoo.com , kendinizi açıklayan bir kısa yazı yazarak üye olun.
İşte ahçılar ahçısı Annoya'm. Özge Abla'mın hediyesi ahçı kıyafetini giymiş, salmış göbeğini de, mutfakta bir işler çeviriyor yine. Meyanla uğraşıyor. Likör demişti, bakınız 28 Şubat günü, yapmadıydı bir türlü. Öyle bir tat koyveriyormuş ki meyan mübareği, Annoya'mı dellendiriyor.
Girdiğimde de sarhoş oldum, yerlerde yuvarlanmaya başladım. Bu mutfak zaten tren vagonu gibi, orta yerinde debelenip dururken Annoya'mın ayaklarına dolanıyorum haliyle.
Meyan kökünü ıslattığı suda meyan balını eziyoooo, karıştırıyoooo, yarı yarıya rakıyı da katıyooo. Buz atıyooo kadehe. İçtiii, içiyoooo. Çoook heyecanlıyııız..., ve deeee, "Mükkhemmel oldu, mükkhemmel," diye çığlık atıyooo... Acıyan beline, topallayan baccağna bakmadan hoplayıp zıplamaya çalışıyooo... Annoya'm galiba deliriyoooo.
Bu arada, Mine'si de meyan sabunlarını (licorice soap) halletti. Misler gibi oldular ki sormayın. O,
Konuyla ilgili adı geçenler soldan sağa Candan ve Mine'si, geçmeyen Ceylan. Hiç görünmeyenler Eren ve Oya. Ayriyyeteeen, meyan durumlarını başımıza saran, Adana'dan 

O kağıtta görülen ise dev bir sucuk dilimi; içi fıstıklı cevizli ve de bol acılı, bağırsak muhafazalı hem de kağıt veya naylon değil. Günaydın Kasap üretimi, hani Bostancı'da esas yeri, İstinye Park'ta da şubesi olan. Acılı suyu tavaya dağılmasın, sucuk o suyun içinde pişsin diye kağıtta yaptım. Olması gerektiğinden daha fazla lezzetliydi.
Sevgili Eren Cendey'in çevirisiyle kitap okumak harika. Hani beni yeminimden döndüren kadın desem yeri var. Sözde Türkçe olması gereken garip dillerde çeviri okumamaya o kadar özen gösteriyorum ki.* Bir harika akıcılıkta kitap, bir de defter yanısıra. Sahil bizim sahil olunca, kedi de kuvvetle muhtemel bizimkilerden, durmuş seyreyliyor denizi + bonus Kız Kulesi.
İşte dünkü Pazar gününün yine kahvaltı denmeyecek kadar geç taam edilen menüsünde, ki nasıl derler brunch, köfte vardı. Ama ne köfte? Ama neli köfte?
Lafı bana bıraktı Annoya'm. Hem kokluyorum, hem de anlatıyorum işte. Mantar, bir paket almış ama kahverengi gibi olan kestane mantarlarından. Onlar orman mantarları tadına daha yakın, daha et lezzetindeymiş. Gözümün önünde bızzzztladı zavallı mantarları, kıyma gibi oldular. İki soğan da bızzztlandı bol sarmısakla birlikte. Karıştılar kıymaya. Karabiberi o kadar bol çekti ki anlatamam, ne kadar karabiber o kadar güzel olacakmış köfte. Kıymamız çoktu, dondurucuda bekleyecek köftelerimiz de olacak bu gidişle.
Teyzem Jülide'den edindiğim hatıra eşyalardan birisi de bu şekerlik. Kapağı yoktu, kırılmış gitmiş besbelli. Benim anılar düşkünlüğümün kafa sesi hemen asıldı yakama, "Al," dedi, "kimseler kıymetini bilmez yoksa." Şart değil kapaklamak ya, zeytinyağlı yemekten tutun, turşusuna şekerine, her ahvalde kullanıyorum. İstinye Park'ın film seti gibi pazar yerinde kurulu Şekerci Cafer Erol'u atlamadım tabii. Halkalı şeker aldım. Biliyorum ki anılara çok yakışır. Ya taa çocukluğumun nanelimon şekerleri? Maçka Valideçeşme'den kalkılıp Kadıköy Çarşısı'na gidilerek Cafer Erol'dan nanelimon şekeri alınıp da geri gelinen o yıllar... 

Önce sakızlı bisküvi yapmalıyım. Kararımda mastihaya mastihalı
Bizimkilerin halinden üzüntü duymuşum dünkü gün velhasıl. Soluğu mutfakta aldım, aman pazar mazar demeden. Arman Kırım da prof dr mesela küçük harflerle, adam gocunmuyor mutfağa girmekten falan. Üstelik banana yazılır banağna okunur cinsinden faydalı bilgiler verecek kadar aydın bir kişilik sahibi. Size n'oluyor yani kızlar, değil mi ama?
Sakızlı bisküvi için sakız reçeli ile damla sakızı birlikte kullandım. Aklımla bin yaşamam lazım, onikiden vurdum. Dört kaşık dolusu sakız reçelini bir paket kremada uzunca süre tahta kaşıkla karıştırdım. Zor eriyor mübarek bulamaç ama eriyor sonunda. Küçük paket tereyağı kullandım, yumuşamış bir halde kremaya katıp karıştırarak. Dövülmüş damla sakızı üç tanecik..., dört su bardağı elenerek ve karıştıra karıştıra kremalı karışıma yedirilen un ve bitti.* Sakız reçeli çok çok tatlı olduğundan, şeker ilave etmek için biraz düşündüm. Neyse koydum sonra üç tepeleme kaşık da şeker. Vıcık bir hamur oluyor, olsun.
Kıvamı pek güzel oldu oldu. Buzdolabında beklettiğim bisküvi tabanın üzerine döküldü. Şimdi 180 derece sıcak fırına girecek. Tekrardan, "Allah utandırmasın," denecek.
...ve de aha sonuç.
Üzerinden yıllar geçmişti. Günlerden bir gün bizim Cide'li Firdevs the Fifi'nin köyünden gelen fasulye turşusuyla yeniden aklıma düştüydü o dükkandaki o adam. Bir güzel bulgur pilavı pişirmiştim, fasulye turşusu kavurmasıyla. *






