Yeni gelin kabağı


Levrek fileto yaptırdım Beylerbeyi Meydanı’nda balıkçı İsmail’e. Üç tane. Buharda pişirip mayonezle ikram etmek için. Eskiye dair hatırladığım sofralarda baş köşe yapardı mayonezli levrek. Kolay iş değildir, adabıyla yapanı yarım gün uğraştırır yani.

Yaz satarı çatlak toprakla çıplak kadına da, kış satarı kar tipi sel bastıya da acayip basar satışta ilkbahar. Baharın sonu bellenen diğer bahar, renkleriyle göz boyamaya çabalar satışta. Sarıdan kahveye kızıla her tonunu, çürüğe çıkmış kokulara sararak satmaya çalışır. Nafile çalışsın varsın, ilkbaharın barındırdığı her renk ve her koku elele verip hep kazanır hep kazanır.
Bu ilkbahar aklımda yine çekirgeler varken tam... İşte tam da, "Bir atladılar, ikiyi de atlayacaklar galiba," diye dövünürken ben... Penceremin önüne gelip de otur sen... Atlama, zıplama öylece dur; sohbete gelmişcesine takıl kal karşımda... Bir işaret midir acaba? Belki de atlayamayacaklar...
Bahar mahar yazısı içinde Annem Selma da var. Bahara dair fotoğraflar dün annem Selma ile yaptığımız gezintiye ait. Ne istemişti Annem Selma?

Laleler demişti. Yol kenarındakilerle yetinmedik. Emirgan Korusu'na gittik.
Bu süslü sofra ekrana gelmek için geç kaldı ama idare edin. Ablam Hülya'nın geline takı takma sofrası idi. Hani düğünden önce toplaşan erkek tarafı biz, gelin Nurcihan'ı sıkıştırıp bir kenara takılar takmıştık. Beeen, daaaamadın teeeeezesi, bir................. . I ıh söylemem. 
Adamcağız kucaklamış heykeli yolda gidiyordu. "N'oluyo, ne iş?" diye sordum. Çiçekçiymiş. Heykele tutuşturulmuş kartı okudum. Birisi bir diğerinin doğum gününü kutluyor. Allahım bana sabır ver.

Yer Ortaköy Meydanı. Yem bitti. Yemci yeni yem almaya gitti. O arada güvercinler elimde ayağımda dolanıp durdu. Ben de sizi seviyorum.

Kedi Düğme işe girdi, çalışıyor. Robert Kolej Mali İşler'de...
Çabuk bıktı. Merak etmiştir insanların neden durup dinlenmeden çalıştıklarını. Şimdi kuruldu yere, dinleniyor haspam.
Ceylaaaaan boyamış. Bana özel kedili tabak. Bayıldım.
Ceylan, hani Şirinceli Candan kızımla kardeş olan Ceylan kızım. Kendi atölyesi var, içinde fırını da var. Seramik yapıyor, keyifli keyifli. Araştıra araştıra, eğlene çalışa... Geçen hafta Aşşk'taydık, soldan sağa O, ben, Candan ve Mine'si. Güzel bir su kenarı çöreklenmesi oldu. Uzun uzun, çay, kahve, yemekle yememek arası şeyler, tatlılar filan filaaaan. Ben Yengeç, su kenarına yerleştim mi kaldırabilene aşşk olsun zaten.
Sokaktaki çocukların mamaları hazırlanıyor. Şemşi sağolsun bu işi sık sık yapıyor. Araba bagajında stoklananlar yollarda dağıtılıyor. Çevrede arka bahçe, ön yol, büromuzun önü, belli ara yollarda bekleyenler, güzeller bebekler çirkinler haydutlar, ama hepsi caaaaanlarım benim... Kibar oğlum Cancan'ım da işin başını bekliyor. Bu evde kediyle ilgili çalışmaları Cancan idare ediyor.
Kimsecik böyle karmakarışık, her telden bir bahar yazısı yazmama kızdı mı ne? Yatmış uyumuş bilgisayarın üzerinde, ben beş dakika ortadan yok olunca. Haklı da, daha yeterince bahar yüzü görmedi evladım. Tamam yarın 23 Nisan, bahçeye inilecek.
Ayna ayna söyle bana, Annoya doğru mu söylüyor? Bahçe meselesi yani?
Cancan'ım da pabuçlarıma banmış güzel yüzünü, baharı kokluyor.
-------------------
Havalar bu kadar güzel, havalar böylesine ilkbahar..., nedense neden içimde bir korku var. Havar, havaaaar!

İşte yanaşmış bir kamyon daha, içi dolu boş tabutlar. Bahar mahar dinlemeden hepsinin de gideceği bir kapının önü, bir ocağın yangını var. ... ve de ateş düştüğü yeri yakar.
-----------------------
Yarın 23 Nisan çocuklar.
Önümüzde seçemeyeceğimiz seçimler var.
Karmakarışığım, havaaaaaaaar.
UY HAVAR!
İstanbul'da erguvan şenliği başladı. Bu üçüncü hafta. Fuşya mı, siklamen mi, yoksa sadece açıklı koyulu erguvani mi demeli renklerine, dağı tepeyi bastı. Hep uyanık olmak, durmadan izlemek, hep izlemek gerekir erguvanların oyunlarını. Öylesine çabuk, bir o kadar da kararlı geçerler ki renkten renge; mor boyalı fahişe dudaklarından da tadar izleyenler, bebek yanaklarının tatlı şeffaf pembesinden de.
Herkes başka bir şey der. Ben küflü peynir demeye alışmışım. Çocuk kafama rokforun ilk takdimini yapan Babam Nuri öyle uygun görmüştü. Artık o zamanın lezzetinde değil marketlerden alıp yediklerim. Zaten Rocquefort değiller, Danish Blue, Dana Blue veya Blue Cheese oldular. Rocquefort'u bulursak şık şarküterilerde, büyükçe tekerlekler halinde buluyoruz.
Yeğenim Aycan ve gelinimiz Nurcihan. Birbirlerini çok sevdiler.
İkisi de iyi çalışmış. Baaar baaaar ancak melodik seslerle "EVET" dediler.
Gül yapraklarıyla yenen makaronlar olmuş düğün pastası. Üç uçuk renk, üç uçmuş lezzet.

Sakın eksik etmeyin ellerinizi birbirinizin üzerinden. Bu da size teyze nasihati.

Ablam Hülya pistte eğleniyor. Hemen arkasında sınıf arkadaşı Elçin.
Yeğenim Aylin ve yakışıklım oğlu Kaan'ım şampanya faslına geçmişler. 
Onlar erdi muradına.
Ben kerevette.





İşte beş tane onlardan. İçlerini yine kedimlerin kaşığı ile oydum. O kaşık yuvarlak oyucu bir cankurtaran ama kim nerden nasıl bulabilir malûmum değil. Daha bebecikti Kimsecik o kaşık bizim eve promosyon olarak girdiğinde. Mama kutularının kenarındaki kanalların içini sıyırmaya yarayan, yanı tırtıl tırtıl bir kedi kaşığı yani benim yuvarlak oyucum. 