Hacı dizisi başladı.
Kurtlar Vadisi dümeninde, yediveren kadar doğurgan olması muhtemel bir konu yakalanmış. Kayseri, Boydaklar, Hacı Mustafa. Ben bu dizi cuk oturacak diyorum. Şimdiden cuk sesleri yayılıyor oralara buralara zaten.
Öyküyü öyküleşmeden, televizyon sermayesi olmadan henüz, öylesine dinlemiştim; Kayseri’nin içinde bir süre önemli bir görevle konuşlanan genç bir dostumun ağzından. “Öf be,” demiştim, “dizi olur, hem de ne...”
Genç dostumun öyküsünü anlattığı aile Boydaklardı.. 1976 yılına kadar küçük marangoz atölyesinde mengenesi, testeresi, tornası ve işkencesiyle kendi kendine halleşen Hacı Mustafa Boydak ve ailesinin öyküsüydü.
Yine 1976’da Berlin’de mobilya fuarı görmeye gitmiş apar topar Hacı Boydak. “Ben memlekette bunları yapıp duruyorum, dur bakalım elin gavuru neler yapıyor?” bağlamında bir merak sonucu.
Sonra yürü ya kulum. Doğsun İstikbal ve Bellona markaları ve HESler dizisi; HES Kablo, HES Kimya, HES Makina.
HES dizisinin doğumu ihtiyaçtan. Her işi kendi içlerinde hallediyor artık Boydaklar. Kablo mu lazım, kablo fabrikası kuruyor, cila mı gerek HES Kimya; büyüdükçe büyüyor...
Bir zıpır oğlan var ailede. Onu İstanbul’a gönderiyor, İstanbul’daki işlere koşuyorlar. Eğlenceden geri kalan zamanında çalışan bir çocuk o. Diğeri ise İstikbal Mobilya’nın başında oturan dinci oğul.
Hacı Boydak banka kredisi kullanacak kadar modern ancak iş yerindeki masasında dört adet Kuran-ı Kerim bulunduruyor. Arapçası, Türkçesi, Türkçe harflerle Arapçası ve de meali... (Yorumsuz yazmaya çalışsam da yapamıyorum işte. Dördünden birinde mutlaka bir kılıf mı var her açmaza diye soruyorum kendi kendime. Gidip de Hacı Boydak'a soramadığıma göre!)
Ülker ve
Boydak ülkemizin en sağ ve en güçlü sermayeleri.
Başbakan Erdoğan da sattığı Ülker hisselerini, hesap soran hepimize lanet okuyarak satmıştı, hatırlarsınız. Böyle demişti ya, “Lanet olsun dedik, sattık.”
Belki bir de Ülker dizisi yapılır önümüzdeki zamanlarda.
Demiştim, derim.
Şimdilik Hacı dizisini izleyeceğiz. Konu çok su kaldırır. Ben, beklediğim kadarını bulamasam bile, Sevda Ferdağ’ı özlemişim, ona bakarım. Tuncel Kurtiz’in oyunculuğu ise tartışılmaz.
Hızımı kesemedim, konunun devamı...
Bugün gazetelerde bir Başbakan beyanatı var, şöyle diyor Erdoğan, “Reel ekonominin motoru inşaat oldu.” Genç dostumun Haci Boydak’a sorduğu soru geliyor aklıma, “Korkmuyor musunuz bu kadar büyümekten?” Hacı’nın cevabı şöyle bir şey, “Bunca inşaata mobilya mı dayanır? Ne kadar büyütsek yeri var...”
Günlerden Pazar. Her gazeteye göz atacak kadar vakit lüksüm var. Atıyorum o zaman ve en dikkat çeken ilanların konusunun konut olduğuna yeniden karar veriyorum. Her hafta böyle oluyor bu. Gelin gözlerimizi birlikte atalım gazete sayfalarına...
Yeni bir ödeme modeliyle karşınızdayım şimdi.
Anne karnında 9 ay, Avrupa Konutları’nda 1 yıl... önce otur sonra öde... Ve de ne kadar mesnetsiz bir benzetme. Hangi ana, üç beş kendini bilmez haricinde, doğar doğmaz ya da ileri tarihlerde hayatı ödetir ki evladına? Olimpiyat Stadı civarında, hani Allah’ın yok varsaydığı (!) yerlerde. Sormadım altında ne yatıyor, bir yıllık ödemeden otur vaadinin. Ama reklamda geçen bir satır aklıma bir
Hacı işi gibi geliyor.
“Gelin dairenize yine bir yıl ödemesiz 48 ay vadeli dekorasyon kredisi ile taşının...”
Kozyatağı,
Incity bloklarının en üst katlarındaki dubleks Loft’lardan birine sahip olduğunuzda hem bulutlara değer, hem de borsadan daha değerli bir yatırım yapmış olursunuz., ilanın ana teması. Diğer katlardan bahsedilmiyor. Muhtemelen bulutlara sürünerek yaşamaya pek alışkın olmayan halkım alt katları kapış kapış götürmüş, elde sadece loft kalmıştır.
In therapy,
lokasyon ve
Maisonette değeri ölçülemeyen diğer özelliklerindenmiş. Anlayan parmak kaldırsın.
Palmiye Konakları,
denize nazır bir vaha imiş... Vaha çöllerde olur / yani olmaz. Denize nasıl nazır olur peki? Beylikdüzü Çölü’nde olunca...
Güzelşehir Büyükçekmece’de, ‘İstanbul’da bu konumda başka yer yok!’ tarzında tümü deniz manzaralı konutlar. Hiç bir konum bir diğerine eş olamaz zaten ya neyse. Yine Büyükçekmece’de
Vadipark Evleri’nde muhteşem göl manzarasına ilaveten yapay sular üstü köprüler ve de yüzme havuzu var.
Sealybria, Mahmutbey gişelerinden 30 dakika. İlan soruyor, “Kevın Kostnır’ın Votır Vörld filmi neden zarar etti?” İlan cevap veriyor, “Çünkü o filmde kullanılan onca suyun film estetiğine en ufak bir katkısı yok. Kostnır keşke Sealybria’yı görüp de çekseydi filmini.” Corc Kuluni ise Sealybria’yı görmezse aile babası olamayacakmış. Detaylar için bu ilan dizisini okuyun ve daha çok gülün lütfen.
Sinpaş’ın
Avangarden vadisi projeleri ürkünç bir komedi. Bu vadide bir su akıntısı oluşturmuşlar, kıyısında Amsterdam İstanbul’a geliyormuş. Düşünün bir ne idüğü belirsiz akıntının kıyısında
Amsterdam Yalıları, veya düşünün Antalya'da mutlu bir Hollandalı!... Etrafında da yakıncacık
Paris Residence ve London'ı Londra
ama kulesi Tower
olan
Londra Tower. Burası da Çekmeköy. Sinpaş bu civarda
Aquacity denen oturum mahallerini kurduydu. Yatak odasında havuz falan. Alan insanların ilk işi havuzu odaya katmak olmuştu.
Şelale Konakları, Çağlayan çukurunda havuzlu ve kafe barlı, otel konforunda. En ‘her yere yakın’ ilan bu. Beş dakkada Beşiktaş kadar şehrin göbeğinde, çeşitli fabrika, imalathane ve ardiye gibi işyerleri manzaralı.
İstanbul’da Yedigöller, havası ve de on katlı binaların üçüncü katlarında bahçeler gibi inanılmaz bir 21.yy buluşu.
Trend satıyor koşun. Olay Kurtköy’e varmakla bitiyor, kavuşuyorsunuz su birikintisi manzaralı, otel konforunda evinize. Kavuşmadan önce de lobide oturup bir kahve ‘alın’ lütfen.
Atapol Residence, Soyak Yenişehir civarında, yani orası da galiba Ataşehir civarında. Çok sevdiğim bir aile maalesef oralarda yaşıyor. Her gidişim ayrı macera. Her gidişimde yollardan iki üç telefon. “Şimdi nereye sapıyordum çocuklar?” Bırakın geri zekalı beni, akıllı arabam bile öğrenemedi daha yolu!
Bu sabah bakıştığım gazetelerden aldığım konut notları bunlar.
Komik notlar, acıklı notlar, ortak notlar da şunlar...
24 saat kameralı güvenlik: Önce eşkiyayı şehre indir, sonra da işi güvenlikli sitelerle halletmeye çalış.
İçlerinden bir şekilde su geçmesi, su görmesi: Su akar deli bakar’a atıf değil vallahi, kıyılara beton projeleri elit tabakaya hitabettiğinden...
Alışveriş: Hemen hepsinin içinde bakkalı kasabı var. Kimi ayakkabı ve kitap da satar. Sıkışın kalın sitenizin içine. Mısır Çarşısı’ydı, Beşiktaş Pazarı’ydı, Nişantaşı'ydı ve gibi gibi yerlerde zaten ne işiniz var?
Ödeme koşulları ve hemen teslim, tapulu teslim gibi söylemler: Araştırın artık. İşinize geleni alın, güle güle oturun...
Ben derseniz eğer, beeeen ortasından dere gibi yağmur suları akan, içinden çöpçü, kedi, köpek, sarhoş geçen Salacak İskele yokuşumda, yandan çarklı ama olan deniz manzaramla yaşamayı seçtim ve devam edeceğim. Gardiyansız, kimliksiz, otoparksız...
Burada her şey gerçek.
Sadece çekilen diziler tartışılır.